Haytalya Tramisu Ballı Gemici Böreği Şeyh-ûl Mahşî Doyuran Pasta

Şeyh-ûl Mahşî

Ana Yemekler / 29 Haziran 2015

Son Yazılar

Rossopomodoro

Zaman zaman ürün ya da mekan etkinliklerine katılıyorum.Bazıları mükemmel oluyor,hem lezzet olarak,hem de ağırlanmak açısından, unutamadıklarım arasında yer alıyor,bazıları da sadece düzenlenmiş olmak için düzenlenip ,amacına ulaşamadan kalıyor.Aslında böyle olunca üzülmüyor da değilim.Neticede ortada bir marka ve emek var.

Rossopomodoro Belki de diyeceksiniz ki,insanları memnun etmek kolay değil.Evet doğrudur.Herkesi mutlu etmek her zaman zordur.Çünkü herkes farklı bir beklenti ile yola çıkar.Kimi aradığını bulur,kimi de bulamaz.Ama sanırım tüm blogcular şu düşünceme katılacaktır ki,markaların bazıları,blogcuları ne olsa,ona razı olacak,istedikleri her zaman,çağırıldıkları yere, koşa koşa gelecekler diye düşünürler.Yanlış mı tabiiki yanlış.Onların seçici olması gerektiği gibi,biz de markalara karşı seçiciyiz.Markalar öncelikle bir etkinlik düzenlerken,isteriz ki azıcık da olsa,çağırdıkları insanları tanısın,tarzlarını,ne yaptıklarını bilsin.Bu şekilde hareket edildiğinde, yapılan iş havada kalmaz,tam olarak amacına ulaşır.Çünkü biz,daha doğrusu ben kendi adıma konuşayım,bir etkinliğe giderken o marka hakkında ne yapıyor,ne yapmak istiyor,tarzı ,yolu ne diye bir araştırır,okurum.Rossopomodoro Şİmdi gelelim Rossopomodoro’ya.Gelelim de,geldik mi orada biraz duralım.Çünkü bu toplantıda gördüm ve o kadar mutlu oldum ki,insan yaptığı işten,kalitesinden,eminse olaya müthiş bir güvenle yaklaşıyor.İşe duyulan saygı ve sevgi,beraberinde mutlaka başarıyı getiriyor.Toplantının başında,sevgili, Yüksek Gıda Mühendisi Ohannes Kan kısa ve güzel bir konuşma yaptı.Zaten müthiş enerjisi olan,son derece sıcak ve keyifli bir insan.Biz size iyi olarak yazın, diyemeyiz ne düşünüyorsanız onu yazın,beğendiğiniz ve beğenmediklerinizle,aynen böyle söyledi..Bu, her markanın bu kadar rahat sarf edeceği ,bir cümle değil.Ancak yapılan işten eminseniz, bunu söyleyebilirsiniz.

Hiç gittiniz mi bilmiyorum ama,ben ilk kez gittim,Rossopomodoro’ya mekan olarak süper on numara.Renk kırmızı,yani ateş rengi.Göztepe parkının tam karşısında,renk renk çiçeklere karşı,son derece lezzetli bir yemek için,nezih bir yer.Napoli mutfağının tadına bakabileceğiniz,yüksek masaların yer aldığı, odun ateşinde pişmiş mükemmel lezzetler.Rossopomodoro hakkında geniş geniş bilgi veren,Tansel Bey,bu markanın 500 reçetesi olduğunu ve her ükenin damak zevkine göre bu 500 reçete içinden menü oluşturulup,asla reçetelerin içeriği ile oynanmadığını söyledi.Kullandıkları her ürünün özel olduğunu,yerinden getirildiğini de.RossopomodoroDaha geniş bilgiye ve menüsüne, Rossopomodoro’nun sitesinden ulaşabilirsiniz.Burada anlatmak istediğim, sadece kendi deneyimim.Kısaca şunu söyleyebilirim ki,son derece güzel organize edilmiş,mükemmel bir toplantıydı.Sohbet ve ikramlar on numara, güleryüz 1000 numaraydı.Hayatımda şimdiye kadar yediğim en lezzetli tiramisuyu yedim diyebilirim.Pizza,makarna,et ne diyebilirim ki ,sunumuyla,lezzetiyle mükemmeldi.,Bence mutlaka birgün kendinizi ödüllendirin ve Rossopomodoro’ya gidin.Karşılandığınız andan uğurlanana kadar geçen süre, sizin de anılarınızda çok güzel bir yerde bir iz olarak kalsın.

Sevgiler……

Büsküvi Pastası

Herkesi duyar gibiyim.Bunu biliyorum,aaa annem eskiden hep yapardı,çocuklar çok seviyor.Evet bazen en basit olan en güzeldir.Çünkü sadedir,yalındır.Ondan değilmidir ki,büyük şehirde yaşayan,büyük çoğunluğun, belli bir yaşa geldiğinde daha sakin ve doğal bir yerde yaşama isteği ve özlemi.Büsküvi PastasıBüyük şehirler,sunduğu güzellikler ve konforun yanında,sizden ,sizi alır götürür de farkına varmazsınız.Bir dairenin içinde dönüp durur,yaşadığınızı anlamaz,yıpranır yorulursunuz.Hatırlarmısınız,eskiden evlerimizde sobalar vardı,yakması zor ve zahmetli,odunu kömürü,kiri pası,bacası,kurumuyla.Yaz sonlarına doğru,kışa hazırlanılır,kışlık odun kömür alınır,taşıttırılıp istiflenirdi.Kış sonlarında, sobalar sökülür,bacalar temizlenir sarılıp,o zamanın tabiri ile kömürlüklere kaldırılır,sobayı koyacak yer yoksa eğer,bir köşede kışı bekleyen sobanın üzerine, bir örtü örtülür üzerine, çiçek saksısı konurdu.O soba ki,yaz boyunca çocuklara oyuncak olurdu.

Zahmetliydi,zordu ama çok keyifliydi.Kışın soğuğunda gürül gürül yanan,sobanın üzerinde ki,su güğümü,ya da çaydanlığı özlemiyormusunuz?Evet evin bir bölümü ısınır,diğer tarafları soğuk olurdu ama sıcak odadan soğuğa çıkıp birşeyler yapıp, koşarak sobalı odaya girmenin keyfi de hiç bir şeyde yoktu.Yeni evlendiğimde o yanan sobayı,kaç kez beceremeyip ,söndürdüğümü ve babangamı arayıp soba söndü diye ağladığımı bilirim.O ki,benim süpermenim,işten gelip, tekrar sobayı yakardı.Ne güzel günlerdi.

Şimdi her evde kalorifer var.Evin her tarafı eşit sıcaklıkta,o kadar ki, kışın en soğuk günlerinde bile tişörtle evde dolaşabiliyoruz.Fakat sobalı günleri de özlüyoruz.Neden? Zordu,çok zordu ama basitti,samimiydi,sıcaktı.Bazılarına,ilkel gelebilir,ama onlar o günleri yaşamadığı için zaten bilemezler o güzelliği.

Demem o ki,basit olan şeyler bazen en güzel ve keyif veren şeylerdir.Bu tatlı da en basitinden,evde her zaman bulunabilen malzemeler ile şipşak yapılacak bir tatlı.Hem de çok tatlı,çünkü lezzetinde eski var geçmiş var,basitlik var.

Beşçeşmeler Simit Fırını

Geldik yazının devamına.Arkası yarın gibi oldu biraz ama benim için keyifli bir gezi ve keşifti.Postun ikinci bölüm konusu, Simit.O simit ki,her insanın,zengininden,fakirine,yaşlısından,gencine,herkesin her öğün yiyebileceği çıtır çıtır susamlı halka.Beşçeşmeler Simit Fırını İster sabah kahvaltısında,ister ikindi çayının yanında,as solist görevi üstlenen bu nimet,baş köşeye oturtuluverir.Yanında,bir de peynir oldumu,o öğün ziyafete dönüşür bir anda.Turkısh fast food,mantığıyla mantar gibi çoğalan simit evleri,sarayları pek çok çeşitte simit üretseler de,sanırım martılarla, gönüllü olarak paylaştığımız klasik sokak simidi, her zaman baş rol oyuncusu olmaya devam edecek.Beşçeşmeler Simit FırınıWikipedia da susamla kaplı,yuvarlak biçimli ekmek diye tanımlanan simidin doğduğu yer,Simiti yani İzmit olarak geçiyor.İstanbul’a gelen,ya da İstanbul’dan doğuya giden kervanların konaklama alanı olan İzmit’te,yolcular için hazırlanan pratik bir yiyecek olan bu atıştırmalığı,yanlarına alarak yola çıkan insanlar,yolda bu susamlı halkayı Simiti’den aldıklarını söyledikçe adı da simit olarak kalıyor.Beşçeşmeler Simit FırınıYapıldığı yöreye özgü,pek çok çeşidi var aslında.Örneğin, Rize’de,oldukça sert ve susamsız,Osmaniye’de hafif şekerli yapılıyormuş simit.İzmir’in ise pek ünlü gevreği tabiiki.Ortak payda ise vazgeçilemez bir lezzet.

Maltepe’de ki Beşçeşmeleri yazarken,tarihi Beşçeşmeler Simit Fırını’nı yazmamak olmazdı.Taş fırında pişen,günde en az 9 kez üretim yapan ve buram buram tarih kokan Beşçeşmeler Simit Fırını.İşletmecisi,1810 yılından beri bu fırının var olduğunu söylüyor ve diyor ki,”bu fırında pişen simitleri,satması için her simit satıcısına vermeyiz,burada üretilen simitler çok özel,bunu satacak kişinin bunu hak etmesi ve ahlaklı olması şart.Bizim adımız tarihi ve değerli.O nedenle seçiciyiz”Beşçeşmeler Simit FırınıSusamlı,sade,anasonlu,çay kurabiyesi,halka gibi çeşitler de mevcut.Ayrıca simit cipsi adında, torbalanmış sadece burada satıldığı söylenen,kurutulmuş bir çeşit de var ki, denemeye değer.Orada bulunduğum süre zarfında gördüm ki,çok ama çok eski müşterileri var.Talep çok fazla.Pek çok simit fırınının,üretim için gazlı fırınlara geçtiği günümüzde,hakiki taş fırında, odun ateşinde pişen simidin,gerçekten bir değer olduğunu düşünüyorum.Birer birer yok olup giden bu güzelliklerin,kaybolmaması için üzülmenin dışında,bunların devamı için destek verilmesi gerektiğini de.Beşçeşmeler Simit Fırını Eminim her saat güzeldir ama,yolunuz sabah saatlerinde Maltepe’ye düşerse,Karakol ile Camii arasından dümdüz aşağıya yürüyün,tren alt geçitinden geçip,Mahallenin Muhtarları kahvesinin yanından hemen sola dönün sağ başta bu tarihi fırının önünde ki masanın birine kurulun.Simit çay ve peynir ile açık havada,sabahın sessizliği ve huzuruyla güzel bir kahvaltı edin.O sıcak insanların yaşadığı mahalle kültürünü ve bir film platosu görünümünde ki sokağı izleyin derim.Beşçeşmeler Simit FırınıHatırlıyorum da,çocukluğumuz da,mahallemizden geçen bir sokak simitçisi vardı.O geçerken,söylediği,kendine özgü müziğiyle,simide dair şiir,şarkı karışımı  nakaratlı bir de şarkısı.Hala kulağımda,hem de melodisiyle.Sesini duyduğumuzda,koşarak cama gider,hem söylediği şarkıyı dinler,hem de omuzunda simit tepsisiyle,müziğe eşlik eden dansını izlerdik.Bir asker edasıyla,ayaklarını yere vurarak bağırırdı,İstanbul’da bu simit,İzmir’de bu simit,Antalya’da bu simit,heryerde bu simit.

Kimbilir,belki sizin çocukluğunuzda,sizin mahallenizden de geçmiştir,Şarkı söyleyip dans eden simitçi.

Ağzınız tatlı,eviniz bereketli olsun.Herzaman sağlık ve mutlulukla kalın……………

Beşçeşmeler

Bu yazı ,içinde iki önemli konu barındırması açısından uzun bir post olmayı hakediyor .Sizleri sıkmamak için iki parça halinde yazmaya karar verdim.

Yıllarca geçip gittiğimiz,yürüdüğümüz yollarda nice güzellikleri,hep es geçeriz.Önemsemediğimizden değil de,bakmadığımızdandır aslında.Daha önce bir postumda bakmak ve görmek arasında ki farkı yazmıştım.BeşçeşmelerNedense bir yere giderken,bir rota çizerken en kısa,en bilindik yolları tercih ederiz.Nedense diyorum ama, mantıklı olanda bu zaten.Ana yollar,herkesin bildiği,yürüdüğü ana yollar.Oysa ki güzellikler,ara yollardadır.Gerçeklerin ayrıntıda gizli olduğu gibi.

Oralarda yaşanmışlıklar vardır,kuytuda kalmış evler,hayatlar,insanlar,eskinin kokusu vardır havaya sinmiş.Bir deneyin görün,her yerini bilirim dediğiniz yerlerde,aralarda kalmış,ne çok bilmediğiniz yer olduğunu göreceksiniz.Bu postun konusu da böyle bir şey.Beşçeşmeler.Maltepe Yalı Mahallesinde, önünden gelip geçtiğimiz,belki de hiç farketmediğimiz bir değer.

Beşçeşmeler deniyor çünkü beş çeşmeden oluşan,iki cepheli bir tarihi çeşme.Maltepe Belediyesi aslına uygun restore ettirmiş,ama suyu olmayan,kuru bir çeşme.Restaurantların,kafelerin köşesinde kalmış.Belki de önünde ki kafede,onlarca kez oturup,çay kahve içtiğimiz,sırtımızı tarihe,yüzümüzü ana yola döndüğümüzden,hiç farketmediğimiz bir tarih.

Hani hatırlarsınız,Mahallenin Muhtarları dizisi vardı bir zamanlar.Bir mahalle kültürü, komşuluk,dostluk anlatan.Oynatıldığı yıllarda,hepimizi ekrana kilitleyen,konu olarak  çok basit,fakat karakterleri hep bizden,içimizden.Neden bu kadar çok izleniyordu acaba diye düşününce,diyorum ki,o dizideki her bir karakter bizdik.Bizden birşeyler anlatıyordu.O zamanlar,şimdiki gibi siteler,çok katlı binaların olmadığı zamanlardı.

O zamanlar,elimiz yüzümüz kir pas içinde kalana kadar,havanın kararmasına ve onlarca kez annemizin eve çağırmasına aldırmadan,biraz daha diye yalvarıp,oyun için,azarlanmayı göze alıp,annemize rağmen  çaldığımız saatler.Çocukluğumuzu,çocuk gibi yaşadığımız yıllar.O zamanlar bu dizi sayesinde ünlü olan,Mahallenin Muhtarları Kahvesi diye bilinen kahvenin tam karşısında,öyle durur Beşçeşmeler.

Rivayet odur ki,Cenevizlilere dayanır geçmişi.1728 yılında yapılan çeşmeye,Feyzullah Efendi Çeşmesi de denir.Kazasker Feyzullah Efendi,Maltepe’de yaptırdığı,çeşme,hamam,ve cami ile bu bölgenin bayındırlık alanında gelişip,bir kimlik kazanmasına çok önemli katkısı olan bir zattır.

Dedim ya,rivayete göre çeşmenin yapımı sırasında,parası tükenen,Feyzullah Efendi,saraydan Anadolu’ya altın gönderildiğini öğrendiğinde,Maltepe’de,postanın yolunu kesip,çeşmeyi bitirmesi için gerekli olan miktarda altına el koyar.Durumu öğrenen,dönemin padişahı, III.Ahmet,çok kızar ve tebdil-i kıyafet ile işçi kılığında,çeşmeyi görmeye gider.Çeşmenin yapımında çalışmak üzere Feyzullah Efendi’den,iş ister.Feyzullah Efendi,bizzat yapımında çalıştığı,çeşme inşaatında,III.Ahmet’e öğleden sonra gelmesini söyler.Padişah hemen işe başlamak konusunda ısrar edince,eğer şimdi işe başlarsan,yevmiyeni nasıl alacaksın diye sorar.”Tam gün versem benim sana hakkım geçer,yarım gün versem senin bana hakkın geçer” der.

Bu sözler üzerine III.Ahmet,Feyzullah Efendi’nin,adaletine ve hayırlı bir iş için çalıştığına kanaat getirip,kendisine bir kese altın hediye eder.Böylece Feyzullah Efendi,toprak künkler döşeterek,Kayışdağı suyunu,bu çeşmelerden akıtarak,Maltepe halkının içme suyunu karşılamış olur.

Şimdilerde,böyle bir hakkaniyet ve adalet duygusunu bulmak oldukça güç fakat en azından bu duyguları anımstan,yaşatan çok değerli yapılarımız var.

Ama fotoğraftada gördüğünüz üzere,çeşmenin üzerinde,yağlıboya ile kendi izini ,insan eli görünümünde,bırakan,bunca yıllık bir tarihe,değere,bunu layık gören,varlığın (insan demeye ağzım gitmiyor)bunu anlamasını beklemek hayal olurdu.Ne mutlu ona ki, bu izi her gördüğümüzde,ona iyi dileklerimizi gönderiyor olacağız.

Devamı diğer postta olacak.Sevgiyle ve umutla kalın.

İyi ve bereketli haftalar olsun……….