Haytalya Tramisu Ballı Gemici Böreği Şeyh-ûl Mahşî Doyuran Pasta

Şeyh-ûl Mahşî

Ana Yemekler / 29 Haziran 2015

Son Yazılar

Pastırmalı Yumurta

 Amacım pastırmalı yumurta tarifi vermek değil tabii ki.Yumurta kırmayı herkes bilir.Bilir de bazıları kırarken kabukları da içine düşürür.:) İstediğim şey bu güzelliği sizlerle paylaşıp hatırlatmak sadece.Hani haftaya güzel başlamak, keyifli bir kahvaltı yapmak için.Pastırmalı Yumurta

Pastırma ile ilgili değişik fırında kaşarlı pastırma ve pastırmalı humus tariflerini vermiş, pastırmadan biraz söz etmiştim. Pastırma sevmeyen yoktur sanırım.Ancak bu güzelliğin büyük bir kusuru var o da kokusu.Diyeceksiniz ki çemensizini ye.Ama o da pastırma değil bence.Pastırmanın tadı, lezzeti çemeninde.Hele bir de şöyle sinirsiz güzel olursa değmeyin lezzetine.

Neyin içine koyarsanız ona lezzet katar.Katmasına katar da kokusu da bir hafta çıkmaz. 🙂 Ama arada bunu göze alarak  bu güzelliğin tadını çıkarmak lazım.Ona bakarsanız kokuyor diye hamsi de kızartmamak lazım.Ama hamsi yemeden durabilirmisiniz?

Bu sabah kendinize bir ziyafet çekin bence, bunu herkes hak ediyor diye düşünüyorum.

Velvet Cafe

Pek çok geziyor, pek çok mekana gidiyorum.Her gittiğim mekanı yazma gibi bir alışkanlığım yok.Zaten böyle yapsam sizler de sıkılırsınız, benim için de bu keyif değil azap olur.:)

Ancak gittiğim bazı mekanların öyle enerjileri var ki, girdiğim anda bunu hissedersem  evet burayı mutlaka yazmalı ve paylaşmalıyım diyorum. Herkes bu güzelliği fark etmeli, gidip bu keyfi yaşamalı.

Velvet Cafe

Ailenin genç bayanları olarak, 🙂 kuzenler, gelinler ayda ya da üç hafta da bir toplanıp birlikte kahvaltı ediyoruz.Böylece herkes bir araya gelip sohbet edebiliyor.Her toplantımızda da birimiz mekanı seçmekle görevli oluyor.En son toplanmamızda mekan seçme sırası Melike’ciğimdeydi.Melike kuzenimin eşi.Kendisi serbest çalışan bir rehber.Durum böyle olunca seçeceği mekanın çok güzel olacağı zaten baştan belliydi.

Neyse seçilen mekan, Galata’da Velvet Cafeydi.Kule meydanında sayılır neredeyse.Hemen kulenin karşısında ki çıkmazda minicik, sıcacık bir mekan.

Velvet Cafe

Buluşma saatinden neredeyse 30 dakika evvel  buluşma yerine ilk gelen olarak sırayı kaptım. Dışarıda hava o kadar soğuktu ki,resmen buz.Koşar adım, can havliyle mekanı arayıp, kendimi içeri atmamda soğuk havanın rolü çok büyüktü.Velvet tabelasını gördüğümde, eski bir dostumu görmüş kadar büyük bir sevinçle içeriye girdim.Tam da o anda sıcacık, son derece samimi ve güler yüzlü iki insanla karşılaştım.Yüzlerinde kocaman bir gülümsemeyle karşıladılar beni, sanki evlerine gitmişim duygusu uyandı içimde birden.

Bu sıcakkanlı insanlar ana oğul, Firuzan Hanım ve Yüksel Bey.İlk tanışma son derece önemlidir benim için, alışveriş için girdiğim bir çok mekandan asık yüzlü satıcılar nedeniyle çok çıkmışlığım vardır.Hatta ev halkı bu konuda beni bazen çok eleştirir, sanane satıcıdan, almayı istediğin şeyi al çık diye.Yok efendim, hizmet sektöründe ki insanın ifadesi önemlidir. İyisi hiç ihtiyacınız olmayanı aldırırken, kötüsü almaya kararlı olduğunuz şeyden soğutur.

Velvet Cafe

Firuzan Hanım yakın geçmişe kadar moda sektöründeymiş, oğlu Yüksel (neredeyse oğlum yaşında olduğundan bir süre sonra hitap bu oldu) annesinin hep hayali olan cafe açma düşüncesini gündeme getirdiğinde Firuzan Hanım hiç ikiletmeden işinden ayrılmış.Anne tarafı Sudan kökenli, baba tarafı Karadenizliymiş Yükselin.

Mekanda geçmişe dair hafızanızda hangi eşya varsa onları görebiliyorsunuz.Eski berjer koltuklar, kahve fincanları, vazolar, sehpalar hatta çanta şekline dönüşen o çok eski pikaplar.Duvarda Yüksel’in anneannesinin gelinliği çerçeve içinde duruyor.Yıllar öncesinden gelen kocaman bir anı çerçeveli olarak karşınızda.Anneanne rahmetli,  hemşire mesleğini icra eden çok ileri görüşlü ve hoş görülü bir hanımmış.Ondan bahsederken Yüksel’in gözlerinin içi parlıyor.Belli ki çok seviyormuş anneannesini.

Velvet Cafe

Cafe kış dolayısıyla 10:00 ile 20:30 saatleri arasında hizmet veriyormuş.Yazın bu saatler değişecekmiş.Cafenin geçmişi 3 ay yani bir bebek henüz.Fakat buna rağmen son derece sevilen bir mekan olmuş.Turistler çok ilgi gösteriyorlarmış.Mekanın lavabosunda övgü dolu yazıların bulunduğu onlarca postit vardı.:) Görünce şu tosun edebiyatı aklıma geldi kendi kendime güldüm.:) İlginç bir ayrıntıydı bu da.

Firuzan Hanım’ın dedesi Afrika, Sudan’dan gelmeymiş ve  sarayın kahvecibaşısıymış.Dede mesleği sayılan bu işi, modernize edilmiş bir biçimde, buram buram tarih kokan tam da tarihin içinde Galata’da sürdürüyorlar şimdi.Burası aslında biraz da herkesin evi gibi diyorlar.Bunun nedeni de, cafedeki objelerin hemen hepsi eş ve dostun geçmişten gelen eşyaları olmasıymış.Kimi ninesinden kalma kahve fincanını, kimi tabağını, kimi de eskiden gelen şerbet takımlarını getirmiş.Masalarda elde örülmüş danteller var.Çok fazla obje olmasına rağmen, insanı boğmayan aksine içine çekip alan, eskiyle buluşturan bir yer burası.

Velvet Cafe

Kahvaltı servisinin yanında menemen, omlet, değişik kek ve kurabiyeler var burada.Ayrıca her gün Firuzan Hanım bir çeşit çorbayı mutlaka bulunduruyomuş, kış olması dolayısıyla.Öğlen kendilerine yaptığı yemekten, isteyen müşteri olursa ona da ikram ediyormuş.Bir de dillere destan bir kaymaklı un helvası var ki yedim yuttum.

Burası sakin, eskiden kulağınıza aşina müzikleri hafiften dinleyip, kitabınızı, gazetenizi okuyup hayata küçük bir mola verebileceğiniz bir mekan.Arzu ederseniz kahvenizi o binlerce anıyı sırtında taşıyarak günümüze gelmiş, eski fincanlardan birinde içebilirsiniz.Kahvaltı son derece güzel ve yeterliydi, kızarmış ekmek üstü erimiş peynirin üstünde ki zeytinyağı ve kekik çok lezzetliydi.Hem içi hem dışı peynirli gül böreği yumuşacık pamuk gibiydi.

Velvet Cafe

Bu güzel insanları bu güzel mekan için tebrik ediyorum.Oraya ruhlarını koydukları her hallerinden belli.Onlar kek, çay kahve değil daha çok samimiyet, güleryüz ve dostluk satıyorlar gibi geldi bana.Cafeden ayrılırken bizi evlerinden uğurlarcasına kapıya kadar geçirmelerinin başka ne manası olabilirdi ki?

Oralara yolunuz düşerse mutlaka gidin derim, giderseniz o güzel insanlara selamlarımı ve sevgilerimi iletmeyi de sakın ihmal etmeyin.

Sağlık ve mutluluk dolu bir hafta sonu dilerim

Sevgiyle..

Kara Lahana Yemeği

Bugün Karadenizliyim efendim.Hani akşam bir şey yokken sabah kalkıp bir fikirle ortaya çıkınca rüyanda mı gördün derler ya, o hesap işte.Rüyamda görmedim ama, markette gördüm.Taptaze, mis gibi kara lahanaları.İşte tam o anda iç sesim al hemen bir demet dedi kulağıma, bende alışveriş sepetine bir demet kara lahanayı koyuverdim.Tamamen içgüdüsel olarak.

Kara Lahana Yemeği

Karadeniz’le ilgili çok güzel hayallerim var zaten.Adım adım, il il gezmeyi en çok istediğim 7 bölgeden ilk sırada Karadeniz, ikinci sırada Güneydoğu Anadolu geliyor.Şöyle kıyı şeridi boyunca, Samsun, Sinop, Trabzon, Ordu, Rize, Giresun ta ki Artvin’e kadar.Çamlı Hemşin ve Macahel Efeler Köyü rüyalarıma giriyor desem yalan söylemiş olmam.Oranın doğasını, tarihini, yemeklerini, insanlarını yakından görmek tanımak istiyorum.

Daha dün evde konusu geçince dedim ki babangama Allah şu Karadeniz’e ne çok şey vermiş.Havası, doğası, bitki örtüsü, denizi, çayı, fındığı, balığı, mısırı, mizah duygusu tavan yapmış insanlarıyla, ne çok zenginliğe sahip.

Hayatımda bir kez yemiş olmakla beraber hiç pişirmediğim kara lahana ile o anda tek yürek olduk.O bir demet kara lahana demeti buzdolabımda üç gün misafir oldu.O süre zarfında Karadenizli olan olmayan herkese sordum, nasıl pişirmeliyim diye.

Bir kez yediğimi söylemiştim.Yıllar önce Giresunlu bir arkadaşımın annesi yapmıştı.Soğuk ve yorucu bir günün ardından yediğim bu yemeğin tadı damağımda kalmıştı.Hatırladığım kadarıyla içinde mısır ve barbunya vardı.Yaptığım tüm araştırmalar ve sorduğum kişiler farklı farklı tarifler verdi.

Kimi kara lahanayı önce doğrayıp haşladığını, kimi haşlamadan doğranmış lahanayı, pişirmeden önce tuzla ovduğunu söyledi.En son verdiğim karar bir miktar haşlamak oldu.Bu kez böyle tecrübe edecektim.

Bu arada kara lahana dolmasını çok yediğimi de söylemeliyim.Yumuşacık mis gibi dolmanın tadını biliyordum, yabancı olduğum yemeğiydi.Dolmasını da ben hiç yapmadım ama evlendiğimde ilk oturduğum apartmanda ki komşum –hani şu fasulye turşusu kavurmasına aşık olduğum- Gülsev Abla yapardı biz de yerdik.

Yeryüzünün Sevgi Melekleri Down Cafe’de

Öncelikle şu konuda anlaşalım. Bu uzun bir yazı olacak başlarken öyle hissediyorum. Sizlerden ricam da lütfen baştan aşağı okuyun, paylaşın, yayın, okunmasını sağlayın. Bence bu bir insanlık görevi. Çünkü bu insanların sesi olup, onların sesini duyurup faydalı olmamız gerekiyor.

Down Cafe

İnsanların hayatta en kıymet verdiği şey nedir diye sorsam ne cevap verirdiniz? Koşulsuz, karşılıksız, bitmeyen bir sevgiyle bağlı olduğunuz kim var hayatta desem? Eminim herkes ailem, çocuklarım diyecektir. İnsanın, daha doğrusu normal bir insanın en kıymetli varlığıdır çocuğu. O çocuk istismarcılarını ya da çocuklarına zarar verenleri saymıyorum. Çünkü onlar insan sınıfına bile  girmiyor zaten.

Allah nasip edip de dünyaya getirdiğiniz hatta, daha dünyaya gelmeden önce bile, bir can taşıdığınızı öğrendiğiniz an itibari ile hiç yüzünü görmeden sonsuz bir  sevgiyle sevebildiğiniz tek canlıdır evladınız. Dikkat edin şöyle bir düşünün, annesine babasına en düşkün olan kişi bile çocuk sahibi olduğunda o bağı bir miktar gevşetir. Tüm enerjisini ve şefkatini öncelikle yavrusuna yöneltir.

Down Cafe

Evlat sahibi olmakta Allah’ın takdir ettiği bir durumdur. Yaradan bazı kullarına bu konuda cömert davranırken, bazı kullarına da bu duyguyu nasip etmez. Onda da bir hayır mutlaka vardır. Ama şöyle etrafımıza bakıp da 3-5 çocuğu olup, o çocuklar ile olması gerektiği şekilde ilgilenmeyen aileler gördüğümüzde hepimiz ister istemez deriz ya da en azından düşünürüz, ‘’Ey Allah’ım kimi o kadar ister nasip etmezsin kimi değer bilmez çokça verirsin diye.’’

Çünkü çocuk demek dünyanın en büyük sorumluluğu demektir. Bir yemek yaparken ya da mesleğimizi icra ederken bile elimizden geldiğince özenirken, bir insanı yetiştirmek ne büyük bir görevdir. Çünkü sonuç istediğiniz gibi olmazsa, olmadı yeniden başlayalım deme şansınız yoktur. Ettiğiniz her lafa, yaptığınız her davranışa ayrı bir özen göstermek zorundasınızdır. Sizin onun o küçücük kafasına yerleştirdiğiniz her düşünce, duygu ya da korku ilerde yetişkin olduğunda onun ve ona bağlı tüm hayatların yol hikâyesi olacaktır. Bundandır ki, zor hem de çok zor bir iştir anne-baba olmak.

Anne-baba olmanın zorluğunu kat kat fazla yaşayan anne ve babaların işleri daha da zordur. Onu da sanırım sadece yaşayan bilir. Ama ben şunu biliyorum ki evlat çok ama çok değerlidir. Evlat kokusu cennet kokusudur ve o her koşulda her şekilde candan bir parçadır.

Down Cafe

Down Sendromu Nedir?

Sağlıklı bir insanın vücudundaki her hücrede 46 tane kromozom vardır. Oysa Down sendromlu bebeklerin hücrelerinde toplam 47 kromozom bulunur. Karyotipleri 47, XX+21 (dişi) ya da 47, XY+ 21 (erkek) şeklinde gösterilir. Yani fazladan bulunan kromozom vücut kromozomlarının yanında bulunur. Bu kromozom fazlalığının neden kaynaklandığı tam olarak bilinmese de, 35 yaşından sonra doğum yapan kadınların çocuklarında görülme olasılığı yüksektir. Bunun nedeni kromozom ayrılmalarının ileri yaşlarda daha düzensiz olmasından kaynaklanmaktadır. Bununla beraber,hücre bölünmesi sırasında meydana gelen ayrılmamalar da bu hastalığın sebeplerinden olabilir.

Down sendromunun epidemiyolojisi her canlı 800-1000 doğumda 1 Down sendromlu doğum oran olduğunu göstermiştir.

Down sendromlu çocuklar genelde boy ve kilo açısından daha yavaş büyürler, daha yavaş öğrenirler, problem çözmede ve karar vermede diğer çocuklardan daha çok zorlanırlar. Zeka seviyeleri normalden düşük olarak kalır. Ancak iyi ve erken başlanan eğitimle zeka seviyelerinde anlamlı yükselmeye rastlanır. Down Sendromlu çocuklar iyi bir eğitimle normal birey şeklinde hayatlarını sürdürebilirler. İmkan tanındığında meslek edinebilirler. Kendi yaşamlarını idame ettirebilecek seviyeye ulaşabilirler. Fizik tedavi, özel eğitim ve dil terapisine ihtiyaç duyulur. Bunlar için planlı ve programlı bir şekilde profesyonel yardım almak gerekir.(Kaynak Vikipedi)

Down Cafe

Gördüğünüz gibi bu çocukların bizden sizden bir eksiği yok. Tam tersi fazlalığı var. Onlar bir başka deyişle yeryüzünde ki sevgi melekleri. Çünkü o kadar saf, temiz ve sevgi dolular ki. Hiç down sendromlu bir çocuğa sarılmadıysanız, bir insana sarılmış sayılmazsınız bence. Ben yıllar önce yaşadım bu tecrübeyi, o içten sarılışa taş dahi cevap verirdi bence.

Bugün yaşadıklarım da hayatımda hiç unutmayacaklarım arasında yerini aldı. Çok öncelerden duyduğum ancak şu an itibari ile o zamanlarda iş edinerek gitmediğim için çok pişmanlık duyduğum bir şey yaptım. Mecidiyeköy’de Profilo Alışveriş Merkezinin hemen yan sokağında yer alan Down Cafe’ye gittim.

Yaklaşık üç yıldır hizmet veren,23 çocukla başlayıp şu anda 27 çocukla yoluna devam eden bir melekler evi, Down Cafe. Neden melekler evi diyorum çünkü içinde her gün değişen 5-6 down sendromlu çocuğun servis yaptığı, bu işe daha doğrusu bu çocukların eğitimine, meslek sahibi olması uğrunda emek harcamaya gönül vermiş sıcacık kalpleri olan insanlarla dolu bir yer.

Projenin çıkış noktası İzev Genel Sekreteri Mimar Saruhan Singen. Kendisinin de bir melek babası olduğunu öğrendiği andan itibaren bu konuda ciddi çalışmalar yapıp, farkındalık yaratmaya çalışan bir baba ve cafede ki çocuklar için de bir ağabey o.

Cafeye geldiği anda çocukların gelip hatırını sorduğu, sevdikleri ve güvendikleri belli olan koca yürekli biri. Mesleği icabı, cafenin dekorunu kendisi yapmış. Yaptığı çalışmaları bıkmadan anlatan, bu çocukları topluma kazandırıp, meslek sahibi yapmak için uğraş veren bir beyefendi.

Down Cafe Nasıl Bir yer?

Mecidiyeköy’de Profilo Alışveriş merkezinin hemen çok yakınında sıcacık bir cafe burası.Yemekleri yapan Bolu’lu Aşçı Aynur Sınmaz, yardımcısı Emine Dalgın mutfaktan sorumlu.Her gün farklı bir menü çıkıyormuş.Mesela bugünkü menüde,Brokoli Çorbası,Duvaklı Köfte,Zeytinyağlı Biber Dolması,Pilav,Salata ve Revani vardı.Emin olun son derece temiz ve lezzetliydi.O Duvaklı Köfteyi evde de denemeye karar verdim.

Sibel Burunsuz Cafe Sorumlusu, son derece kibar ve tatlı bir bayan. Bana büyük bir aşkla anlattı cafenin işleyişini. Burada servis yapan çocuklar 5-6 ay Turizm ve Otelcilik Okulunda eğitim almış çocuklarmış. Her gün dönüşümlü olarak 5-6 çocuk görev yapıyormuş. Servis dışında sebze soyma sarımsak ayıklama gibi bazı görevleri de varmış çocukların. Aynı zamanda her gün iki gönüllü anne de bulunuyormuş. Bu çocukların annesi olabildiği gibi, dışarıdan gönüllü çalışmak isteyenler de olabiliyormuş.

Cafe hafta içi sabah 09:00 ile 17:00 arası hizmet veriyormuş. Cumartesi günleri, cafede gönüllü hocalar tarafından çocuklara, resim, müzik ve drama dersleri veriliyormuş.Gelen misafirler de geri çevrilmiyor, ağırlanabiliyormuş.Pazar günleri eğer varsa organizasyon rezervasyonları için çalışma yapılıyormuş.Mekanda çocukların yaptıkları resimler olduğu gibi yine gönüllü ressamların buraya bağışladıkları resimler var.Satıldıkları takdirde gelirleri cafeye kalmak üzere.Çocukların resimleri de çok yakın bir zamanda sergilenip satışa sunulacakmış.

Ayrıca Saruhan Bey üç aydır Metro City önünde duran ve yine down sendromlu çocukların satış yaptığı, özel bir çalışma ile şu an ki duruma getirilen Mobil Cafe olarak hizmet veren faytonun hiç rağbet görmediğinden yakındı. Oysaki her gün o ‘’AVM ‘’ye binlerce insan girip çıkıyor.Çok yakın bir zamanda uzun zamandır yaptığı çalışma sonucunda o muhteşem faytonun Koç Üniversitesi’nin bahçesinde hizmet vereceğini de sevinçle ekledi sözlerine.

Down Cafe

Efendim şimdi gelelim sözün özüne. İnsan hayatta kendi başına gelmeyince bazı şeylerin farkında olmuyor, ya da olmayı ve bir yardımda bulunmayı önemsemiyor. Şimdi elinizi sol yanınızda ki kalbinizin üzerine koyun ve önce Allah’a sonsuz şükredin. Sağlıklı evlatlarınız varsa, tek sorununuz onu hangi okula yazdırayım ya da bu çocuk yemek yemiyor ya da yaramaz, uyumuyor gibi şeyleri dert ediyorsanız.Sonra da bu çocukların anne ve babalarının yerine kendinizi koyun ve düşünün.Onlar ilk günden başlayıp, ömürleri yettiği sürece çocuklarının arkalarında durup onları hayatın içinde yer alan, ayakları üzerine basan bireyler haline getirebilmek için insan üstü bir çaba harcıyorlar.Kendileri bu hayattan göçtükten sonrası için bile çocukları için endişelenen insanlar.Bu çocuklar eğitilebilir ve bir meslek sahibi yapılabilir.Tek ihtiyaçları onlara inanılıp fırsat verilmesi.

Ben ne yapabilirim derseniz şöyle sıralayabilirim;

1-Uygun olduğunuz saatlerde bir iki saatliğine dahi olsa orada gönüllü olarak bu mekanda çalışabilir, bu çocuklarla iletişim kurabilirsiniz.

2-Yolunuz o tarafa düştüğünde gidip bu sıcak sevgi evinde yemek yiyerek, katkıda bulunabilirsiniz. Hatta giderken gönlünüzden koparsa bir iki şey götürebilirsiniz. Şeker, pirinç vs.

3-Düzenleyeceğiniz doğum günü, baby shower vs gibi etkinlikleri bu mekânda organize edebilirsiniz.

4- Blogger etkinliği düzenleyen arkadaşlar sizlerden rica ediyorum, Allah’a şükürler olsun ki bu etkinliklere katılan bütün arkadaşlar bu etkinliklerde markaların hediye ettiği her şeyi satın alma gücüne sahip kimseler. Bu markalar eğer gıda firması ise blogerlar yerine bu mekana gıda aktarımı yapsa, diğer firmalar da bu mekanın bazı eksiklerini giderse daha hayırlı ve isabetli bir iş yapılmış olmaz mı? Eğer konu reklamsa bu firmaların yaptıkları bağışların ve yardımların reklamını yapan blogerlar buna öncülük edip de buna bir yol açamaz mı?

5-Yaptığınız bir takım kek, börek ya da yemekleri buraya hediye ederek veya gidip orada bizzat yaparak bunların satışlarından bu çocukların daha fazla olanak sahibi olmasına katkıda bulunabilirsiniz.

Son olarak bir şey daha söylemek istiyorum. Bu mekana paket servis siparişi verildiği halde buna cevap veremiyorlarmış. Nedeni de çocukları tek başlarına gönderemiyor olmaları. Eğer bir arabaları olsa o araba ile civara paket servisi yaparak çok daha fazla gelir elde edebileceklerini söylediler. Bu konuda yardımcı olabilecekler varsa ve diğer her konuda yardımım olur mu diyen arkadaşlar için;

Down Cafe

Cemal Sururi Sok. No.1 Gülbağ. Mah. Şişli/Mecidiyeköy
34387 İstanbul
Telefon (0212) 216 6664111
E-posta saruhansingen@msn.com

Hayatta bulunduğumuz süre içinde başka bir insanın hayatına, onun hayatını kolaylaştırmak adına elimiz değiyorsa o zaman yaşamış sayılabiliriz.

Sevgiyle…