Haytalya Tramisu Ballı Gemici Böreği Şeyh-ûl Mahşî Doyuran Pasta

Şeyh-ûl Mahşî

Ana Yemekler / 29 Haziran 2015

Son Yazılar

Beşiktaş’ı Keşfetmek

İyi akşamlar,sizi bu yazımla, Beşiktaş’ta biraz gezdirmek istiyorum.Gerçi bilen biliyordur ama,ben bu güzel,küçük Beşiktaş turunun,sitemde yer almasını istiyorum.Arzu ederseniz buyrun Beşiktaş turuna.

Neden bilmiyorum ama,Beşiktaş ile aramda bir göbek bağı var.Hani İstanbul’da doğmuş olsam,acaba annem göbeğimi Beşiktaş’a mı gömmüş diyeceğim ama,o da değil.Hani eskiler,bebeğin göbeği düştüğünde,belli amaçlar için,belli yerlere gömerler ya.Kimi cami avlusuna,kimi üniversite bahçesine.Ama İstanbul’da doğmadığım için bu mümkün değil.Ama nedendir bilinmez,lise sonrası hayatım Beşiktaş’a bağlandı.Üniversite,şimdi çalıştığım şirket,hatta üniversite öncesi üniversite hazırlık kursu,hepsi bu ilçenin sınırları içindeydi.

 
Beşiktaş’ı severmiyim?Evet çarşısını severim.Esnafı,sıcak ve samimidir.Çarşısı çok hareketli ve çok çeşitlidir.Neye ihtiyacınız varsa,hepsini bir arada bulabilirsiniz.Giysi mağazaları,aktarı,balıkçısı,restaurantları,parfümericisi,çaycısı,tokacısı derken,bir girdinizmi,uzun saatler çıkamazsınız.En azından bana öyle oluyor.Bir dükkandan diğerine,sonra bir diğerine derken zaman akar gider.
 
Öğlen arası indiğimde,hızlandırılmış bir turla o havayı solumak iyi gelir.Çünkü o çarşının tam ortasında durduğunuzda,yanınızdan geçip giden insanlar,bağıran balıkçılar,yemek yeme telaşında olan insanlar,alışveriş torbalarıyla dolaşanlarla tam da hayatın içinde,tam ortasında hissedersiniz kendinizi.
 Çarşıya girilen,sokakta ilerlerken sağ taraftan mı,sol taraftan mı yürüyeyim karar veremem.Önce bir,sağ tarafta ki Nezih Kitapevine girerim.Şöyle bir kitaplara göz atarım.O kırtasiye kokusunu çok severim.Sonra ilerler yine sağ tarafta ki Ziraat Bankası’nın karşısında ki tokacıdan mutlaka bir iki toka alırım.Çok çeşidi vardır,bazen hepsini almak isterim.Tam ortada ki kartal heykelinin yanına geldiğiniz de,lezzet noktalarına çok yaklaşmış olursunuz.Hemen solda,yılllar yıllar önceden süregelen,hemen herkesin bildiği,Kaymakçı Pando’nun mekanı vardır.

Eski,köhne,yıpranmış,bilmeyenin yüzüne bile bakmadan geçeceği bir dükkan olmasına rağmen,bilenlerin özellikle geldiği,hem azar işitip hem de lezzetli bir bal kaymak yeme keyfini yaşadığı bir mekandır,Pando Amca’nın mekanı.Allah uzun ömür versin huysuz ama tatlı bir ihtiyardır.Hani şu eski Türk filmlerinde ki kalbi yumuşacık ama huysuz ihtiyar tiplemeleri gibi.

 

O ne kadar kızgın ve sert görünürse,eşi de bir o kadar güler yüzlü ve tatlı bir hanımdır.İçerde küçücük eski duvarlarda,kendilerine dair gazetelerde çıkan yazılar,resimler zamana meydan okurcasına durur.Zaten içerde iki tane küçücük masa dışında bir şey de yoktur.

 
Mavi boyalı,cam tezgahının arkasında sürekli kaynayan bir süt kazanı vardır.Unuttuğunuz süt kokusu,hemen beyninizde lezzet noktalarını uyarır.Gelenler,taze ekmek,metal tabaklarda servis edilen,üzerine bal dökülmüş kaymak,yumurta ile o lüks mekanlara inat,küçük paralarla,damağını bayram ettirerek ayrılır oradan.Tabii tercih sizin.
 

Tam Pando Amca’nın karşısında başka bir lezzet durağı vardır.Önünde öğlen saatinde uzun uzun kuyruklar oluşan,yine salaş ama bir o kadar lezzetli bir dönerci.Üst kata çıkmayı başarabilirseniz ki bu o kadar kolay bir iş değildir,çünkü önce,onca kalabalık içinden siparişinizi vermeyi başarmanız gerekir ki,bu aşamayı başarıyla geçtikten sonra o küçücük dükkanın,daracık merdivenlerinden,çıkmayı da becerebildiyseniz üst katta hiç tanımadığınız insanlarla gayet de samimi küçücük masalarda siparişinizi bekleme kısmına gelmiş olursunuz.

Ya da,dükkanın önünde ki,iki küçük masadan,gözünüze kestirdiğiniz birinin başında bekler,o kalkar kalkmaz onun yerine oturursunuz.Ama değer mi,kesinlikle değer.Hatta siz siz olun pide arasına duble döner söyleyin.

Bu da ayrı bir lezzet,yine yılların fırını.Emin olun aldığınız her ürün son derece taze ve lezzetlidir.Hele bir portakallı kurabiyesi vardır.Anlatmak olmaz yemek lazım.Haa görüntü arıyorsanız,bu mekan da,size göre değil bunu baştan bilin.Çünkü burası da eski ve salaş bir fırındır.

Yıllardır değişmeyen ve sanırım değişmemesi gereken,bir görüntüsü vardır.Eve götürmek için aldığım,çoğu şeyi eve getirmek kısmet olmamıştır çoğu zaman.Ekmeği,paskalyası,kuru pastaları,simitleri tazeciktir.

Benden size tavsiye,vaktiniz uygun olduğu bir gün,üzerinize rahat giysiler,ayağınıza rahat ayakkabılar giyin,gelin Beşiktaş’a.Şöyle sabahtan,önce Pando Amca’nın mekanında,güzel bir kahvaltı edin sabah serinliğinde.Balın kaymağın tadına varın,çayınızı ya da sütünüzü yudumlarken,Sonra şöyle bir gezin tozun,Beşiktaş çarşısını ,alışverişinizi yapın.Balıkçılar çarşısından,balık alın,yeşillik alın.Yoruldunuz ve acıktınız mı?Doğru Karadeniz Dönercisine.Pide arası duble döner yanına bir ayran.Karnım doydu çok şükür dediğiniz anda,dönerciyi solunuza alın,sağdaki sokağın içine girin az ilerde solda ki Yedi-Sekiz Hasanpaşa Fırını’ndan canınızın çektiği,gözünüzün gördüğünü,paket yaptırın.Hala bir şey yemek için midenizde yer varsa,Beşiktaş Postanesinin olduğu pasajın girişinde ki,çay ocağında söyleyin bir çay,hem yorgunluk atın,hem kurabiyelerinizin tadını çıkarın.
Unutmayın gerçek lezzet ustalarının geçmişi,çokkk gerilere dayanıyor.Dükkanlar öyle lüks değil ama bizim aradığımız dekor değil,lezzet zaten.
Ağzınız tatlı,güzel anılarınız çok olsun.Sevgiyle kalın…………………

Fıstıklı İrmik Helvası

İyi akşamlar,

Önce 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramınızı candan kutlarım.Bayram İstanbul’un pek çok noktasında,çok güzel şenliklerle kutlandı bugün.
Bu arada uzun zamandır arkadaşlarıma yorum yazamıyorum.Gönül koymasınlar.
Yeni bir hobi edindim kendime,daha sonra ki bir postumda,buna daha uzun yer vereceğim.Fotoğraf kursuna devam ediyorum.Çok ama çok keyifli.Bir sürü insan tanıdım.İstanbul’da hiç gidip görmediğim,yerlere gittim.Neyse,bu başlı başına yazılacak bir konu.
Hafta sonunu tatlı yaşayalım diyerek,klasik bir tatlı olan irmik helvası tarifi vermek istiyorum.Severmisiniz bilmem ama,ben çocukken gecenin bir yarısı,canımız tatlı çekti mi,annemden istediğimizde yapardı.Ama orada hatırladığım en güzel şey,tatlıdan ziyade geç bir vakitte ortak bir keyif için girilen mutfakta,hissettiğim birlik ve beraberlik duygusu.Zaten o duygu benim için,tatlının önüne çoktan geçmiş olurdu.O duygunun devamıydı,o kavrulan irmiğin kokusu,şerbeti verdikten sonra ki,o manda gözü kaynaması ve en son kare tabii ki yenildiği andı.Bazıları sıcak sever ama ben irmik helvasını da,un helvasını da soğuk olarak ve aç karna yemeyi severim.Tabii zevke göre değişir.Hadi o zaman tarife;

Smoothie

 
Güzel ve keyifli bir akşamdan merhaba,
Günler hızla geçiyor,zaman su gibi akıyor.Zamana yetişemiyorum.Kah onun önünde gidiyorum,kah gerisinde kalıyorum.Ama hep şükrediyorum.Yapmak istediklerimi yapabildiğim için ve daha pek çok yapmak istediğim şey olduğu için.
İnsan hayatta bir şeyler yaptığı sürece ve tabii ki yaptıklarıyla var.
Havalar inatla ısınmıyor.Hala sabahları üşüyerek gidip,akşamları üşüyerek geliyorum.Fakat havalara inat evde yazı yaşamaya çalışıyorum.
Bu akşam bir hoşluk yapıp,ev halkına smoothie yaptım.Şu anda bu güzeller tükenmiş durumda.Hala damağımda tadı var.Zaten en sevdiğim şey doğaçlama yapılan şeyler.Akşam eve gelirken,hop kafamda bir ampul yanıyor.Hah diyorum,gider gitmez bunu yapacağım.Bu akşamın yanan ampul sonucu da,ortaya çıkan bu mis kokulu smoothie oldu.

Seyyah Olmaya Karar Verdim (Samatya)

 

Merhabalar,bu hafta sonu o kadar dolu dolu yaşadım ki,bir cuma akşamı bir de şu an var sanki.Arada geçen zaman masal gibi geçti.İki gün boyunca sanki mini bir İstanbul turu yaptım.Çok yoruldum,ama çok güzel yerler gördüm,çok güzel insanlar tanıdım.
Bu postumda sizi güzel,ama çok güzel bir yere götüreceğim.SAMATYA
Tarihini yazmayacağım.Eğer tarihini merak ediyorsanız buradanulaşabilirsiniz.

Samatya,insanıyla,mekanlarıyla,meydanıyla havasında ki hafif anason kokusuyla sıcacık,samimi cıvıl cıvıl bir yer.Yıllardır İstanbul’da yaşamama rağmen hiç gidip görme fırsatı yakalayamamıştım.Ona ait bildiğim tek şey İkinci Bahar dizisinin burada çekilmiş olduğu ve Ali Haydar isimli restauranttı.Ne yazık böyle bir güzelliği şimdiye kadar görmediğim,havasını koklayamadığım için biraz üzüldüm.Sonradan Gurmeler’inbu sefer ki gezisi sayesinde ben de bu güzel semti tanıma fırsatı bulmuş oldum.Sabah erkenden yollara düştüm amacım biraz erken gidip,gezmek ve bol bol fotoğraf çekmekti.

Semtin insanı o kadar sıcak ve samimi ki,gezerken arka sokaklarda gördüğüm bu renkli mekan ilgimi çekti.Tesadüf o ki,mekan sahibi,Samatya’nın en eski midyecisi ”Arap”Ali’ye aitmiş.Lakabı Arap ama kendisi bundan çok da memnun değil. ”Üstüme yapıştı bu laf abla”diye yakındı.Son derece mert,efendi ve semtin yerlisi olması dolayısıyla,herkes tarafından tanınan ve sayılan bir bey.Sağolsun içtiğimiz çay eşliğinde, bir çok şey anlattı Samatya hakkında,hatta meydan içinde küçük bir rehberlik bile yaptı bana.

Samatya çiçek açıyor diye düzenlenen yarışmaya halk o kadar ilgi göstermiş ki her taraf rengarenk çiçek bahçesi gibi.Sabah erken gittiğim için meydan pek bir sessizdi.Geçen dakikalar içinde hareketlenmeye,mekanların önüne masalar çıkarılıp düzenlenmeye başladığında gördüm ki,o meydan sanki kocaman bir ev tüm esnaf da o evin bireyleriydi.Karşılıklı hem tatlı tatlı atışıyor hem de birbirleri ile yardımlaşıyorlardı. 

 Oraya kadar gidip de Ali Haydar’ın mekanını görmemek olmazdı.İzin istedim,içeri girip fotoğraflar çektim.Oldukça renkli,dizi oyuncularının resimleri ile duvarları süslenmiş,küçük samimi güzel bir mekan.
Ama bizim Samatya gezimizin amacı yine meydanda yer alan duvarlarından sapsarı güller sarkan,Sedir Et ve Kebap isimli mekandı.Teras katında denize karşı bizim için hazırlanan masada,yerimi aldığımda,çok ama çok mutluydum.Çok güzel insanlarla tanıştım.Hepsi birbirinden değerli,son derece eğlenceli,güleryüzlü insanlar.
 
Güne erken başlamış olmak ve onca yol yürümek beni baya acıktırmıştı.Sedir Restaurant’ta balon pide,tereyağ ve tulum peyniri ile başlayan Sonradan Gurme yolculuğu tam bir keyifti.

Sohbet eşliğinde yenilen yemekler her zaman çok daha lezzetli gelmiştir bana.

Salata lezzetli olmasına rağmen,kebaba olan düşkünlüğüm neticesinde biraz geri planda kaldı doğrusu.Aslında başlı başına suyuna ekmek banarak yiyebileceğiniz bir lezzetti.

 
Gelelim bu güzelliklere.İçli köfte ve fındık lahmacun.Her ikisini de çok severim ve gerçekten çok lezzettliydiler.Acısı öyle ağzı yakmayan,ama yedikten sonra damağınızın arkasında acısını hafif hissettiğiniz bir lezzetteydi.

Bu arada gittiğim fotoğraf kursunda öğrendiklerimi de fotoğraflarımda hafif hafif uygulamaya başladım bilmem belli oluyor mu?

İçli köftenin dışı,tam da olması gerektiği kalınlıktaydı.Yani kalın bir bulgur zırhın için saklanmamıştı o güzel kıymalı karışım.

Arkasından yediğim adana,közlenmiş domates ve biber ile lezzet yolculuğu,daha bir keyifli hale dönüştü.

 

Ali Nazik sen nasıl bir şeysin.Usta bir elden çıkınca o sarımsak nasıl bir denge kurmuş da hem varım hem de yokum diyorsun.

Ve final,tabii ki vazgeçilmez lezzet,künefe ile yapıldı.
Bütün bu yediğimiz yemeklerin,yanında edilen güzel sohbet,gülen yüzler ve gözler,
Yemeklerin tadı damağımda,sohbetin güzelliği,tanıdığım güzel insanların samimiyeti kalbimde hala.
Güzel ve bereketli bir hafta sonu dilerim……..