Haytalya Tramisu Ballı Gemici Böreği Şeyh-ûl Mahşî Doyuran Pasta

Şeyh-ûl Mahşî

Ana Yemekler / 29 Haziran 2015

Son Yazılar

Güveçte Kek

Keke takla attırdım.Altı üstü herkesin bildiği bir kek diyeceksiniz evet aynen öyle, ama bu , güveçte bildiğiniz toprak kapta pişti.Birisi bir şeyi olmaz ,yapamazsın,saçmalama deyince oğlak damarım kabarıyor.Keçi gibi inadım tutuyor.Elimde değil ,yapım bu,inatçıyım işte.Güveçte Kek Akşam bir kek yapasım geldi.Zaten bizim evin olmazsa olmazıdır kek.Mutfak masasında fanus içinde olması gereken bir şeydir.Ama pişmesiyle , bitmesi arasında kısacık bir süre olur.Yani hani kek yaptım yarın da atıştırırım diye düşünemezsiniz.Düşündüğünüz süre ile bitme süresi arası göz açıp kapama arasıdır.Fırından çıktığı anda ilk tur atılır,ılıdığı anda ikinci tur ile nokta konulur 🙂

İşte dediğim gibi bir kek yapasım geldi ama bu düşünce aynı anda bir muzurlukla geldi aklıma.Hep kek kalıbı yorulacak değil ya ,haydi dedim bu keki de güveçte yapmayı deneyeyim.Güvecin bende değeri büyüktür.Severim toprak kapları.Bu fikrimi de babangam ile paylaştım.İlk söylediği ”saçmalama güveçte kek olur mu ” cümlesi ile yine fitili ateşlemiş oldu.Bunu biliyor oysa ki, ama arada o da yanılıp böyle cümleler kurabiliyor.Bu keki yapacağım ama istediğim gibi olursa sana yedirmeyeceğim deyip işe koyuldum.Güveçte KekKek malzemeleri mutfak tezgahına dizdim.Oda sıcaklığına gelme süresinde ,kahvemi yudumlarken,kendi kendime düşündüm.Bir kek yapmak beni niye bu kadar heyecanlandırıyor delimiyim diye.Belki sizlerin içinden bunu yapan deneyen olmuştur ama benim ilk denemem olacaktı.Yani olay kek yapmak değil onun güveçte pişmesiydi ilginç olan.Çok eskilerde fincanda kek yapmak da beni çok heyecanladırmıştı.O tarife de buradan ulaşabilirsiniz.

Mürdüm Eriği Reçeli

Öyle insanlar var ki ,gördüğü örgünün , dantelin ,örneğini gözüyle çıkaran.Ya da vitrinden giysi modeli beğenip ,terziye aynı model elbise diktiren.Hatta mobilya beğenip,tanıdık mobilyacıya tarif etmektense istediğim model bu deyip çektiği fotoğrafı gösteren.Bu kadar örnek içinde ben de bu reçelin fotoğrafını tatilde gözümle çektim,damağımla tattım.Eve gelince de yaptım.

Mürdüm Eriği ReçeliBu sene neredeyse canlı yayın halinde yaptığım tatilin ,en son durağı takip ettiyseniz bildiğiniz gibi Güzelçamlı’ydı. Teyzemde kahvaltı ederken masaya getirdiği bir reçel dikkatimizi çekti.Ben ilk gördüğümde patlıcan reçeli zannettim.İri iri taneli, rengi hafif morumsu.Sonra öğrendim ki bitişik komşusu Aysel Teyze vermiş, mürdüm eriği reçeli.Aysel Teyze Denizli’li yaşlıca bir teyze.Kendi bahçelerinin erikleriymiş. Belki de rengi o yüzden o kadar koyu renkti.Tabii ben hemen fotoğrafı çekip beynimde ki hafıza kartıma yerleştirdim.

İstanbul’a döndüğümüzde,daha eve gitmeden uğradığımız markette mürdüm eriklerini görünce hemen başladım seçmeye.Bu arada Babanga şaşkınlıktan kalakalmış , bana bakıyordu.Bir eve gidelim,yarın alırsın derken,ben ihtiyacım kadarını çoktan torbaya doldurmuştum bile.:)

Patlıcan Paçası

Zaman ne kadar hızlı geçiyor.Sanki daha dün ,tatil için plan yaparken,tatil bitti de üzerine sohbetler başladı.Hep tatil olsa demiyorum,ama tatiller uzun olsun diyorum.Çünkü daha görmek istediğim çok yer var.Ege’ye hep aşıktım,bir kez daha kalbimi oralarda bırakarak geldim.Doğası,havası,bereketi,insanları ile mükemmel.İnsan doyamıyor.Gördüklerimi hafızama kazımak için uzun uzun baktım her köşesine.Patlıcan PaçasıBu tatil ilaç gibi geldi.Bir de artık çocuklar bizimle böyle durmalı kalkmalı bir tatile gelmediklerinden,Babangam ile bugün burada ,yarın orada gibi dolaştık durduk.Yeni bir tecrübem oldu bu tatilde.İlk kez bungalovda kaldım ve çok hoşuma gitti ve yine anladım ki ,o büyük oteller artık bana göre değil.Doğa ile iç içe olmak,horoz sesiyle uyanıp,dalından kopardığın sebzeleri masana koymak yani en basitinden yaşamak çok daha keyifli.Kendimi bulunduğum yerin,doğasının,taşının,denizinin bir parçası gibi hissettim.İstanbul’un insanı tüketen hareketinden uzak ,basitçe ama mutlu yaşayan insanların,tenlerinin rengine gülen yüzlerine hayran kaldım.

Ama gerçekler acı.Hayat tatil havasında olmuyor maalesef.Döndük geldik işte.Çok şükür evimi ve çocuklarımı da çok özlemiştim.Mutfağa alışmam biraz zaman aldı ama ev halkının ,katkılarıyla 🙂 yavaş yavaş normal düzene dönmeye başladım.

Ön yargıları olan bir insandım eskilerde.Kendimi oldukça törpüledim aslında.Kenarda köşede kalmış bir kaç takıntı daha var ama onları da aşıyorum.Bunlardan biri de patlıcanın çiğden pişirildiğinde ,hoş kokmayacağı.Bu yemekle bunu da yenmiş oldum.O kadar ki, bu yemeği üst üste iki kez yaptım.O kadar lezzetli ve hafif oldu.Patlıcan seviyorsanız ki sevmeyenleri anlayabilmiş değilim ,mutlaka deneyin derim.

Güler Efes’de,Meryem Ana’da,Şirince’de,Güzelçamlı’da

Bu sene de çok şükür çok güzel ve istediğim gibi bir tatil yaptım.Durmalı,kalkmalı,gezmeli tozmalı. Zaten bu gezgin ruha sahip olmak öyle bir şey ki,herkeste olan ama uyuyan bir duygu. Bir gün o his uyandığında,artık onu uyutmanız mümkün değil.Tıpkı bulaşıcı bir virüs gibi yanınızdakine de bulaşıyor ve sizi ele geçiriyor.Üzerinizde bir tişört,bir şort ve olmazsa olmaz sırt çantası 🙂 ile en basit şekilde yaşamaktan keyif alıyorsunuz.EfesEfes benim için özel bir yer.Neden diye sormayın ben de bilmiyorum, fakat orada beni çeken bir şey var.Onlarca kere gittim ama her o çevreye yakınlaştığım da,içimden bir ses oraya gitmemi söylüyor.Evimde dolaşırmış gibi dolaşıyorum orada.İçimde bir heyecan ve huzur oluyor.Garip bir duygu ama öyle hissediyorum işte.Datça’dan çıkıp da feribotla Bodrum’a geçince,haydi dedik buraya kadar gelmişken Efes’e gitmemek olmaz.Efes Efes’e gideceksek o zaman çocuklarımın deyimiyle ” Küçükanane’ye” yani yazlarını Kuşadası Güzelçamlı’da geçiren teyzeciğime uğramadan da olmaz.Bodrum bana göre artık,çok güzel olmasına rağmen çok ama çok kalabalık bir yer.İnsanı dinlendirmekten ziyade yoruyor.Bodrum’da meşhur sebzeli dönerimizi yiyip,küçük bir Bodrum turu atıp,düştük yollara.EfesBu arada Kuşadası zaten tamamen şehirleşmiş bir taş yığınına dönüşmüş durumda ve hızla bu yolda ilerlemeye devam ediyor.Eski dokusu,havası kalmamış.İnsanlar neden gittikleri her yeri büyük,yaşamak zorunda olduğumuz ama ilk fırsatta da kaçmak istediğimiz beton yığınlı yerlere dönüştürmek ister ki?Ovabükü’nde yollar toprak ve engebeli iken,ki yaşayanlar yollar düzgün olsun zaten istemiyor,Kuşadası kaymak gibi yollara sahip olmuş.Kolaylık anlamında güzel ama ulaşım kolaysa,şehirleşme bir o kadar hızlı oluyor.

Neyse Efes’i o sıcakta,azimle tekrar gezdik.En son gördüğümden bu yana daha bir sürü, kalıntı gün yüzüne çıkarılmış.Yamaç Evler bunlardan en dikkat çekicisi mesela.Ortalık Japon turist kaynıyordu,bir o kadar da rehber.Bu kedicik de tarihi kalıntılar arasında bir rehberin verdiği kedi mamasını afiyetle yerken ona da merhaba dedim. Kimbilir belki o da ,Efes’in geçmişte bir parçasıydı bilemeyiz ki.
Meryem AnaEfes’den sonra yine daha önce görmüş olmama rağmen Meryem Ana’ya da gitmek istedim. Babanga çok şükür lokum oldu lokum.Dedim ya o gezgin ruh bulaşıcı bir şey diye.Tişört,şort,terlik ve sırt çantası modunda. Arabaya giderken asılan ütülü gömlek ve pantolon bütün o günler boyunca hiç arabadan çıkarılmadı.Meryem Ana Bilenler bilir,Meryem Ana’da üç çeşme var.Para,sağlık ve aşk çeşmesi.Üç tane yanyana ama hangisinin neyi temsil ettiği bilinmeyen üç çeşme.Tabii ki önce Allah’tan olmak üzere ,dileğinizi yazıp astığınız  bir de dilek duvarı.Fotoğrafını instagramda paylaşmıştım,takip edenler görmüştür.Bu çeşmelerden su içip ,adeti bozmadan dilek duvarına biz de dileklerimizi yazıp astık.Allah’tan başta sağlık olmak üzere , güzel şeyler istedik.İnşallah dileklerimiz kabul olur.ŞirinceSonra ki durağımız Şirince oldu.Hani zaten herkesin bildiği fakat şu Maya Takvimi olayı ile tüm dünyanın öğrendiği,şarap diyarı,meşhur Şirince.Küçücük bir köy.Fakat sanırsınız ki herkes orada.O kadar kalabalıktı ki yollarda yürümek işkence gibiydi.Her taraf şarap evleri ile dolu.Almak istediğiniz şarapları önce tadıp sonra satın alabiliyorsunuz.Şarabın bu kadar bol olduğu ve üretildiği yerde şarapların fiyatları,daha ucuz olmalı diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.Fiyatlar ucuz değil.Zaten beni daha çok etkileyen köylü pazarı oldu.Şirince Ne yok ki o pazarda,baharatlar,köy ekmekleri,zeytinler,zeytinyağları,üzümler,şeftaliler,incirler ve tabii incik boncuk.Bir cam ustası gözünüzün önünde bu güzel bileklikleri yapıp satıyor.Nazar boncuğuna olan düşkünlüğüm nedeniyle çok ilgimi çekti.Kaymaklı Bozdoğan PeynirlisiBabangam bir yemek yerken ,yemeğin en güzel tarafını hep en sona bırakır.Yemeği bitirirken, en güzel tat damağında kalsın diye.Mesela soğan yiyorsa ,soğanı dıştan içe doğru yer.Soğanın cücüğünü en sona bırakır.Gerçi bazen onu yemek ona kısmet olmaz çünkü ben önünden alıp yerim.Onun gibi en güzel şeyi ben de en sona bıraktım.Kaymaklı Bozdoğan Peynirlisi.Ben böyle bir pide yemedim.Böyle bir lezzet anlatılamaz.Mutlaka ama mutlaka yemelisiniz.Güzelçamlı’da yani köyün içinde olduğu gibi, bizim gittiğimiz sahile de bir dükkan açmışlar.Asıl doğduğu yer Aydın Bozdoğan.Bildiğim kadarıyla İstanbul’da bu pideyi yapan bir yer yok.Eğer varsa ve biliyorsanız lütfen bana da bildirin.Manda kaymağı ile servis edilen,otlu tulum peyniri ve kaşar peyniri ile hamurun dansı ki, hamur ve peynir ,bu kadar güzel bir hale nasıl dönüşür o kaymak bir pideye bu kadar mı yakışır bilemedim.Çok çok kilo kilo alıp getirmediğime buzluğa koymadığıma o kadar pişmanım ki,hayatımdaki pişmanlık duvarında üst sıralarda duruyor şu anda.

Bir de Nazilli Gülü diye bir pide var ki kıymalı,anlatmayayım bence bir iş yaratın ve o tarafa gidin ,sırf bu pideyi yemek için bile gidin.

Tatil bitti mi? Yoo kim dedi bitti diye.

Sevgiyle……