Haytalya Tramisu Ballı Gemici Böreği Şeyh-ûl Mahşî Doyuran Pasta

Şeyh-ûl Mahşî

Ana Yemekler / 29 Haziran 2015

Son Yazılar

Bayram Çöreği-Diyarbakır Mutfağı

Uzun zamandır yazan bir blogger olarak pek çok davet alıyorum. Bunların bir kısmı beni çok heyecanlandırıyor doğrusu. Bir kısmına da katılmıyorum. Katılacağım etkinliğin dolu bir içeriği olması, baş kuralım. Çünkü katıldığım bazı toplantılar amacına ulaşmıyor maalesef, bu da hem yapılan masrafa, hem de verilen emeğe değmiyor.Bu nedenle bu türde,olabilecekleri en baştan eliyorum.

Bayram Çöreği-Diyarbakır Mutfağı

Metro Toptancı Market, Metro Kültür Yayınları kapsamında çıkardığı ödüllü “Bayram Çöreği-Diyarbakır Mutfağı” kitabının tanıtımı için davet gönderdiğinde çok heyecanlandım. Çünkü yöresel lezzetleri ve yemeklerin tarihleri ve özgün malzemeleri ile yapılışı her zaman çok ilgimi çeker. Bana göre o yemekler tarih içinde belli bir yere oturan, hikayesi olan yemeklerdir. Davetin Tarihi Zindan Han’da yeni açılan Surplus Restaurant’ta olması da ayrıca çok cazipti.

Kısaca bahsetmek gerekirse ki bu da aslında ayrıca uzun uzun yazılmayı hak eden bir konudur, Zindan Han tarihte, borçlarını ödemeyen tüccarların, katillerin hapsedildiği bir hapishaneymiş. Rivayet o ki, bu hapishanenin penceresinden borçlarının ödenip kurtulmaları için tüm gün bağırırmış bu insanlar. Gelip geçenlerden biri bu insanlardan birinin borcunu ödeyip kurtarırsa büyük sevap kazandığına inanılırmış. Zaman içinde, ayakta kalmayı başarmış bu binanın en üst katı muhteşem manzarasıyla Surplus Restaurant adıyla Vedat Başaran tarafından lezzet düşkünlerinin hizmetine açılmış. Vedat Başaran bildiğiniz gibi, Feriye Lokantası, Çırağan Sarayı’nda ki Tuğra Restaurant, Topkapı Sarayı bahçesinde ki Karakol Restaurant’ların da kurucu şefi. Mekanların yerlerine dikkat ederseniz, yemeklerin hangi tarz olduğunu da çok kolay hayal edebilirsiniz.

Bu arada manzara deyip de geçemeyeceğim doğrusu, Yeni Cami, Galata Kulesi, Galata Köprüsü, Boğaz Köprüsü, Şehzade Camii, Tahtakale, Mısır Çarşısı ilk bakışta gözünüze bayram yaptırıyor. Kendinizi dört yanınız tarihle çevrili bir mekanda eşsiz yemeklerin dünyasına bırakıveriyorsunuz.

Bayram Çöreği-Diyarbakır Mutfağı

Yöresel yemekleri çok önemseyen biri olarak, bu lezzetlerin kaybolmaması ve Yemek Tarihinde yerini alması için emek veren, araştıran insanlara sonsuz saygı duyuyorum. Yurdumuz öyle bir yemek kültürüne sahip ki araştırıp yazmak için bir ömür yetmez. Ege, Karadeniz, İç Anadolu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu inanın kendi ikliminde, coğrafi koşulları gereği kendi yemek kültürünü yaratmış. Bir tarafta zeytinyağlılar baş köşedeyken, diğer yanda bakliyat ve et ön plana çıkmış ve her birinin bir doğuş hikayesi var. Metro Kültür Yayınları’nın Yayın Yönetmeni ve Editörü Nilhan Aras’ın kaleme aldığı, içerisinde 256 tarifin bulunduğu Bayram Çöreği-Diyarbakır Mutfağı isimli kitap, bu anlamda yemek tarifleri içeren kitaplardan çok ayrı olarak bir araştırma ve tarih kitabı içeriğine sahip.

Bayram Çöreği-Diyarbakır Mutfağı

Bayram Çöreği-Diyarbakır Mutfağı kitabı, en prestijli yemek kitapları yarışması Gourmand’ta, En İyi Yerel Mutfak Kitabı grubunda Türkiye Birincisi olmuş. 20-21 Mayıs Tarihlerinde Çin’de yapılacak olan, Dünya Finalinde yarışacak. Kitapta yemekler, yöre insanının jargonuna,  lehçe, tanım ve tarifine göre kaynak kişi olarak gösterilerek yazılmış. Kısacası dediğim gibi bu bir yemek kitabı değil, bana göre yöre insanının ağzından yaşayış ve konuşma şekline dayalı, Diyarbakır’ın yemek yönlü bir tarih kitabı niteliğinde.

Bayram Çöreği-Diyarbakır Mutfağı

Yemeklere gelirsek, bizim mercimek köftesi olarak bildiğimiz, yöre halkının Mercimek Kıyması dediği ve içinde reyhan bulunan, yedikçe yemek istediğiniz bir iştah açıcı vardı ki mideye şenlik. Turşu asla bir tabak yetmeyecek nitelikteydi. Bir çeşit acur olan kıttı ve yörenin önemli bitkisi kengerle eşsiz bir lezzetti. Ekşili kuru patlıcan dolmasının önünde insanın saygıyla eğilesi geliyor. İçerisinde ki Karacadağ Pirinci, zırh kıyması ve olmazsa olmaz sumak ekşisiyle mutlaka tadılması gereken ve tüm konukların yemeye doyamadıkları içerisindeydi.

Bayram Çöreği-Diyarbakır Mutfağı

İkram edilen yöre ekmekleri ya da Bayram Çörekleri arasında bir bulgur ekmeği vardı, kesinlikle tadına bakmanızı öneririm. Diyarbakır’dan bizler için özel olarak getirilmiş bu ekmeği mutlaka evde yapıp denemeye kararlıyım. Ancak içerisinde kullanılan, bulgur farklı bir cins olduğundan Metro’dan ricamdır bu ürünü bizlerle buluştursun.

Meyir çorbası, içerisinde buğday bulunan, yumuşacık içimli enfes bir lezzetti. Yöreye özgü yanıksı lezzette ki yoğurt ile yapılan çeşitli ot ve bitkilerle tatlandırılan ki yabani nane başta olmak üzere sıcacık midemizde yerini aldı.

Bayram Çöreği-Diyarbakır Mutfağı

Ciğer ve etli köfte (Çüngüş’ün içli köftesi)tabaklarımıza servis edildiğinde içli köftenin bizim bildiğimizden farklı olduğunu gördüm. Ana Yemek olarak servis edilen Kabak Meftunede , bal kabağı ile etin uyumuna şaşıp kaldım. Ben çok fazla tatlı malzemeyi tuzlu olarak tüketmeyi sevmiyor olmama rağmen lokum kıvamında ki bal kabağı ile eti birlikte yemek çok hoşuma gitti.

Bayram Çöreği-Diyarbakır Mutfağı

Ayvalı Kavurma ve Duvaklı Pilav da biraz duraklamak istiyorum. Duvaklı Pilav’ı bazı arkadaşlarım biraz yağlı buldu ancak pilavı bir miktar yağlı seven ben, o anda bu pilavdan bir tencere yiyebileceğimi düşündüm. Yörede ağır bir misafir yemeği olarak ikram edilen ‘’Duvaklı Pilav’’ üzerindeki kavrulmuş kıyma ve kabukları soyulmuş badem ile eşsiz bir lezzetti. Kitapta yemeğe lezzetini veren yörenin pirinci Karacadağ Pirinci yazıyor olmasına rağmen kıyma ve bademin katkısını es geçemem doğrusu. Karacadağ Pirinci bulabilir miyim bilmiyorum ama kesinlikle deneyeceklerim arasında Duvaklı Pilav yerini almış oldu.

En son ikram edilen burma kadayıf ve pekmezden kış için yapılan sucuklar, daha önce hiç görmediğim beyaz sucuk olarak çok ilgimi çekti. Beyaz üzümden ve yağı alınmış ayrandan yapıldığı için beyaz renkli olan, içi ceviz dolu bu sucuk belki de çok kişinin bilmediği bir sucuktur.Burma kadayıfı hiç anlatmıyorum.Tarifi mümkün değil çünkü.

Demem o ki, yemek yemek kadar, yemeklerin tarihine, yöresel yemeklere ilgi duyuyorsanız, Metro Kültür Yayınlarından çıkan bu eşsiz eseri mutlaka edinin.

Bayram Çöreği-Diyarbakır MutfağıHayat içinde herkesin ilgi duyduğu farklı konular var.Benim merkezimde yer alan yemek ve yemeğe dair her şeyi bu organizasyonda mutlulukla buldum.Her şey kusursuz ve çok iyi düşünülmüştü.Emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler.Ellerinize, emeklerinize sağlık.

Sevgiyle..

Mercimek Çorbası (Ezme)

Hatırlıyorum da, yıllar önce ben bir üniversite öğrencisiyken ve babangam çalışırken ve biz evliyken en çok yaptığımız ve yediğimiz yemekti bu çorba. 🙂 O ara bu çorbaya ciddi gönül vermiştik.Kolay olduğu için mi yoksa çok lezzetli geldiği için mi bilmem.Kolay olmasına çok kolay ama sanırım o dönemde çok daha lezzetliydi bu çorba.Mercimek Çorbası (Ezme)Kışın düşündüğümde bile içimi ısıtan bir yemek çeşididir çorba.Üşüdüğümde ilk aklıma gelen ya sıcak bir çay ya da dumanı üzerinde bir çorbadır.O kadar kahveyi sevmeme rağmen üşüyünce bir kahve olsa demem de sıcak bir çay özlerim.Bu da kahveye bir ihanettir aslında.Ama çay daha bizden, daha bilindik ve yakındır ondan mı bilinmez.Kahve daha bir keyif işidir, çay da ihtiyaçtır gibi gelir.Çorba ise candır.Daha geçen gün bir konuşma sırasında babangam askere gittiğinde,sabah kahvaltıda çorba görünce çok şaşırdığını anlattı.Sonra da zamanla kahvaltıda çorba içmenin nasıl keyifli bir şey olduğunu.

Belki de çoğu erkeğin sabah kahvaltı yerine çorba içmeyi sevmesi, askerlikten süregelen bir alışkanlıktır.Ben sabah kahvaltı da çorba içen bir bayan hiç görmedim henüz fakat tam tersi hepimizin şahit olduğu bir durumdur mutlaka.

Mercimek çorbası tüketimimize gelince, dediğim gibi ben öğrenciyim, babangam çalışıyor.Sınav dönemi ev işi hak getire.Ev tam bir öğrenci evi görünümünde, zaten bulaşık makinemiz yok o dönemde çünkü milattan önceden bahsediyorum 🙂 Bulaşıklar tepe olmuş.Ne zaman ki, kullanacak bir çatal, kaşık, tabak  kalmıyor, o zaman ya babangam kolları sıvayıp bulaşıkları yıkıyor ya da eğer ben de uygunsam birlikte, birimiz yıkayıp diğerimiz duruluyor.

En kolay yapılabilecek yemek de mercimek çorbası.Bilenler hatırlayacaktır, o zamanlarda tel süzgecin üzerine oturtulan bir düzenek vardı.Elle çevirdiğiniz bir kol sayesinde tahta bir tokmak, süzgece koyduğunuz malzemeyi ezerek süzgeçten süzmeye yarar bir ilkel alet.İşte bu alet yardımıyla koca bir tencere çorba yapar üzerine pul biberi basar afiyetle höpürdeterek içerdik.

Şimdi ne zaman mercimek çorbası yapsam o günler gelir aklıma, gülümser ve mutlulukla hatırlarım.

Ben Kim Miyim?

Ben kim miyim? Ben anne ve babasının tek kızı, abisinin tek kızkardeşi, kardeşinin tek ablası,Allah’a binlerce kere şükürler olsun ki iki tertemiz kalpli, çalışkan merhametli bir mühendis bir de mühendis adayının annesi ve babangasının huysuz ve tatlı kadınıyım.

Ben Kim Miyim?

Bu hayatımın duvarıysa bu yazı da bu duvarda olmalı, olmalı ki yıllar sonra torunlarım, gelinlerim beni bir yerlerden duyup merak edenler bunu beni kalemimden okuyup anlamalı, okurken tanımalı.

Aslında hiç şımartılmayan, ama gerçekte hep de şımartılan biriyim.Baba evinde tek kız olmanın avantajı mı desem, yoksa ailemin sonsuz hoşgörüsü ve bana olan sevgisi mi desem, hep ayak direyen, inatçı ,huysuz bünyesi hep de okşanmış biriyim. Annesinin kıyıp da bir kez olsun iş yaptırmadan büyüttüğü, erkek evlat gibi hizmet ettiği şımarık biriyim.Genç kızlığından beri, süsle püsle hiç arası olmayan, şimdilerde kremler ve makyaj malzemeleri ile boğuşan, sokakta erkek çocuklarla oynayan, erkekvari tavrı ve tarzı ile çoğu insanın yanına yanaşmaya çekindiği biriyim. Çocukluğundan beri aslında yazmayı çok sevmesine rağmen yönlendirme mi kader mi bilinmez, lise de fen bölümünde okumuş, hem çok çalışkan hem de herkesin sevdiği biriyim.

Üniversite de yine onlarca erkek arkadaşıyla, İnşaat Mühendisliği okuyup, onlarla kanka ,dost olmuş,ancak kalbini mahalle arkadaşı Babangaya kaptırmış,onu çok ama çok sevmiş biriyim.Çok genç yaşta evlenip, erkenden ‘’şükürler olsun’’ anneliği tadarak Ankaralı Mühendisi ilk torun olarak aileye kazandırmış, ardından Allah’ın izni ve lütfu ile bebe mühendisle göğsüne bir yıldız daha takmış bir ANNEYİM.

Anne olmak,annem gibi olmak düşüncesini ilke edinmiş, çocuklarına her şeyden önce insan olmayı öğretmeye çalışan biriyim.Onlarla büyüyüp, onlarla öğrenmeye doymayan, sevgi, ilgi arsızı, hırsızı biriyim.Sevgiyi çalmaya aslında ihtiyaç duymayacak kadar, sevgi çemberi  ve koruması içinde yaşayan hayatta, bu güven duygusunu onun beynine, ruhuna kazıyan kahramanı AĞABEY’İ tarafından hem ruhu hem başı okşanan biriyim.

Çok da kolay olmayan fırtınalı dönemlerden, bu Allah’ın lütfu koruma kalkanı ile dimdik, eğilmeden geçen, ruhu çok kırılgan olmasına rağmen, genlerinde ki  Çerkes kanı gereği, eğilip bükülmeyen biriyim.

Girdiği her toplum da, mutlaka sevecek bir insan bulan, gülmeyi hiç ama hiç ihmal etmeyen, hak edeni sevgisi ile boğan biriyim.İnsanları kendi gibi bilen, bunun acısını yaşaya yaşaya, öğrenen ama yine de çok akıllanmayan biriyim.

Hayatta hiçbir zaman paraya, mala çok tamah etmeyen, her zaman elindekilerin kıymetini bilip, hala bir çay süzgeci dahi alsa onunla mutlu olan biriyim.Elindekini, çevresindekini güzelleştirip, orada mutluluk oyunu oynamayı seven biriyim.

Bu oyunun erkek kahramanı babangasını başına taç eden, ama onun başında taç olmayı da bilen biriyim.Her türlü kaprisi ve huysuzluğu hoşgörülüp erkek egemen ev de tek kadın olarak erkekleri tarafından saygı görüp el üstünde tutulan biriyim.

Hayatta istediklerini kenarından köşesinden de olsa yapmayı başarmış kardeşinin ABLACIM kelimesi karşısında ağlayan biriyim.Hala babasının kıyamadığı, yeri gelip çok eleştirip kızsa da kalpten sevdiğini bu yaşta söylediği biriyim.

Ruhu özgür, bedeni tutsak biriyim.Hala sırtında çantası, yanında babangası ile yapacağı gezilerin hayallerini kurup rotalar belirleyen bir deliyim.Mutfağa girdi mi çıkmak bilmeyen, ailesinin birinin ağzından çıkan sözü yerine getirene kadar içi rahat etmeyen biriyim.

Çok konuştuğumdan, sen çok cadısın diyenleri, benim lakabım bu zaten diye gülerek karşılayan biriyim.Sağlam kaynana olacağımı söyleyenlere inat içimden, çocuklarımı seven eşlerini çok ama çok seveceğime yemin eden biriyim.

Ben daha çok şey yapmayı hayal edip, rüyasında sitesine yazılar ekleyecek kadar sitesini ve yazmayı seven biriyim.Herşeyden önce, gerçekten içi sonsuz sevgi dolu, içi ağlasa da yüzü hep gülen biriyim.

Evet benim gördüklerim ve hissettiklerim bu.Bunları yazdım ve daha nicesini yazabilirim ancak sizlerin sabrına da saygı duyan biriyim.

Bugün bir yaş daha büyüdüm.Ama asla yaşlanmadım.Bedenim yaşlanıyor olabilir ama yemin olsun ki içimde yaşayan ruh bundan yıllar önce mahalle kaldırımlarına çizilen çizgilerde sek sek oynayan, ip atlayan kız kadar küçük.Bu bir lütufsa Allah’a sonsuz teşekkürler, yok eğer bedenim ile ruhumun eşit büyümemesi doğum hatasıysa ben bu hata ile yaşamayı çok seviyorum.

Hepinize,hayatıma giren, kalbime dokunan, elimi tutan herkese sonsuz teşekkürler.

Sevgiyle….

Etli Pazı Dolma

Herkesi yakalayan şu dönemin hastalığı sanırım beni de yakaladı.Çok direndim ama, eteğimin ucundan tuttu.Eteğimi silkelemeye devam ediyorum ısrarla düşsün diye. Allah’ın izniyle geçecek inşallah. Etli Pazı DolmaEfendim, dolmanın her çeşidini çok severim.Lahana, yaprak, biber, etli, zeytinyağlı her şekilde.Emeğe saygı duyarım.En çok emek verilip, en kısa sürede acımasızca tüketilen yemeklerin başında bana göre dolma ve mantı gelir.Düşünsenize tek tek yapıp, çabucak tüketilen en lezzetli yemek değil midir size göre de?

Pazı dolmasına gelirsek,onun o yumuşacık, lokum gibi tadı, iş yerinde öğlen yemeğinde çıktığında bile hiç kaçırmadığım yemeklerdendi.Zahmetli mi derseniz; aslında hem evet hem hayır.Evet çünkü tek tek sarıyorsunuz, değil bunu tv karşısında ya da sevdiğiniz bir müzik eşliğinde bağıra bağıra şarkı söyleyerek yapıyorsanız terapi şeklinde gerçekleşiyor.