Haytalya Tramisu Ballı Gemici Böreği Şeyh-ûl Mahşî Doyuran Pasta

Şeyh-ûl Mahşî

Ana Yemekler / 29 Haziran 2015

Son Yazılar

İncir Uyutma

Yıllar farkına varmasak da hızla geçiyor.Aslında farkına varıyoruz da varmıyormuş gibi yapıyoruz sanki.Bedenler yıllar karşısında ezilip büzülse de, ruhlar dimdik ayakta.Beynin hatırladığı yerden, hatırlamak istediği yere kadar olan yıllar, ruh yaşı bana göre.Onun için, bazıları 30 lu yaşlarda bazıları daha insaflı 🙂 40 lı yaşlarda kalıp ilerlemiyor.

İncir Uyutma

Geçip giden yıllar bazılarına daha insaflı davranırken, bazılarına çok acımasız olabiliyor.Ama sorsanız herkes de kendini ya yaşlı görmüyor ya da  öyle hissetmiyor.En güzeli de  hangi yaş ve durumda hissediyorsan, gerçek olan yaş da odur bence. Ondan olsa gerek ki, 80 yaşında kırmızı oje sürüp, rengarenk giyinen teyzenin ruh yaşı 30, biyolojik olarak 30 yaşındayken, dünyanın derdini yüklenmiş biri gibi davranıp siyahlara bürünen gençler.

Bir düşünüp yoklayın kendinizi bakalım siz aslında kaç yaşındasınız.? Beklentileriniz, aktiviteleriniz hangi yaşa hitap ediyor?

Ne olursa olsun insan ruhunu dinç tutmalı, beslemeli, doyurmalı ama hobileriyle, ama sevdikleriyle orası kişiye bağlı.

Hurma Tatlısı

Farkındayım biraz tembel oldum sanki.Aslında çok hareket halindeyim de siteye eski sıklıkta yazı yazamıyorum.Hem evde zaman geçirmek, mutfakla evle meşgul olmak, hem de dışarılarda olup yeni mekanlar keşfedip, yeni şeyler öğrenmek arasında sıkışıp kalıyorum çoğunlukla.

Hurma Tatlısı

Evi her zaman sevmişimdir zaten.Öyle ev bastı beni diyenlerden değilim.Ama son aylarda sokaklarda olmak da yaşadığımın bir kanıtı olmaya başladı sanki.Sabah amaçsız, bazen de amaçlı ve rotalı olarak çıkıp daha evvel gitmediğim ya da gitsem de bu kadar dikkatle incelemediğim yerleri görmek çok keyif verici.

Sanırım hayatım boyunca kendimi en özgür hissettiğim zamanlar şu son birkaç ay.Keyifli mi çok keyifli tabii ki.Bazılarına göre imrenilecek bir durumken, bazıları için de gereksiz ve boşa geçirilen zaman.Aslında çok disiplinli bir yapım olmasına rağmen aylaklığı da seven bir tarafım var herhalde.

Sözün özü biraz içeride biraz dışarıda derken zaman hızla tükenip gidiyor.Son zamanlarda olanlar, gündemdekiler derken belki de Flash kafasında olmak kendi hayrımıza, hayatımızı kısaltmayacak bir durumdur deyip kendimi yeniden yemeğe verdim.

Hattena Hatay Sofrası

 Hatay rüyalarımı süsleyen şehir.Tarihiyle, gizemiyle ve tabii ki yemekleriyle gitmek istediğim yerlerin ilk sırasında diyebilirim.O kadar çok istiyorsan niçin gitmiyorsun diyebilirsiniz.Çok niyetlenmeme rağmen her seferinde bir mani çıktı ve kısmet olmadı işte.Hattena Hatay Sofrası

 Kendisine gidemesem de, yemeklerinin olduğu yerlere gidiyorum elimden geldikçe.

Otantik yemekleri, ürünleri, kendi halinde sadece lezzet satan mekanları çok seviyorum zaten.Ankara günlüğümde de bu mekanın ve bu yemeklerin mutlaka olması gerekiyordu.Benden önce gidip deneyimlemiş ve dolu dolu puanlar vermiş arkadaşlarımın okuduğum yazılarıyla çok emin bir şekilde gittim mekana.

Hattena Hatay Sofrası

Dediğim gibi Ankara Balgat’ta son derece mütevazi ama bir o kadar da lezzet satan bir mekan.Mekana girdiğimiz anda, güler yüzle karşılanıp, masamıza kurulduk.Masalarda öyle alıştığınız tarzda menü yok. Servis yapan arkadaş yemekleri anlatıyor ve siparişi alıyor.Zaten öyle güzel ve iştah açıcı anlatıyor ki hepsinden hepsinden demek geliyor içinizden.Zaten neredeyse öyle de oldu.

Hattena Hatay Sofrası

İlk başta servis edilen katık aşı ve patlıcan biberli, maydanozlu ve havuçlu iştah açıcılar ki bütün bunların içinde tahin var, damağımızı güzelce temizleyip yemeğe hazırlıyor.Bu arada gidecekler için çömlek yoğurdunu şiddetle öneririm.Güveç kapta gelen keçi ve koyun sütünden yapılmış olan bu yoğurt tüm masadakiler ( Ankaralı Mühendisim ve Banu Çiçek) tarafından pek beğenildi.Bu yoğurdu gelen müşterilere isterlerse satabiliyorlarmış aynı zamanda bunu da belirtmiş olayım.

Sırasıyla arka arkaya gelen tuzlu yoğurt, abaganuş, humus, sarmaçi (kısır ya da dolma içi gibi bir lezzet), gavurdağı, zeytin salatası ve benim tadına, acısına aşık olduğum zahter salatası ile masa baştan sona donanmıştı. Bütün bu güzelliklerin üzerine gezdirilen zeytinyağı ve nar ekşisi bizi bizden aldı.Ama dediğim gibi o zahter salatası mükemmel bir lezzetti.Yabani kekik, zeytinyağı ve nar ekşisi, dipsiz bir kuyuya dönüşmüştü sanki,her lokmada biraz daha bu nasıl bir tat diye diye afiyetle yedim.

Hattena Hatay Sofrası

Bilmem oruğu anlatmama gerek var mı? Sıcak olarak güveçlerde,hala yağları tıkır tıkır tıkırdarken, tepsi kebabı, belen tava ve arap tava masada yerini aldığında, önce aceleyle fotoğraflayıp sonrasında sıcak pideyi güvece bana bana başladık yemeğe.

Ankaralı Mühendisim belen tavayı daha çok beğendi.Et çok güzel pişmişti.Tepsi kebabı da aynı beğeniyi topladı ancak benim ve Banu Çiçek’in favorisi tam yerinde acısıyla, arap tava oldu.Eğer acı seviyorsanız mutlaka deneyin derim.

Hattena Hatay Sofrası

Künefe deyince o peynirin nasıl uzadığını instagramda paylaşmıştım, görmüşsünüzdür.Şerbetin yoğunluğu o kadar güzel ayarlanmış ki,genzinizi yakacak bir tatlılıkta değil, tam kıvamında.Kadayıfı günlük olarak orada döktüklerini söylememe gerek yok sanırım.Tandır ekmeğini,mekanda ki tandırda kendileri yapıp,zeytinyağından, nar ekşisine kadar tüm malzemeleri Hatay’dan getirten mekan sahibi arkadaşlar , olayı aşmış diyebilirim.

Gecenin en güzel tarafı da mekan sahibi Yusuf Bey ile sohbet ederken , yanınıza geç  geldim çünkü arkadaşlarınızla sohbetinizi bölmek istemedim dediği andı.O arkadaşın oğlum olduğunu söyleyince onun yüzünde ki o şaşkınlık ifadesi benim yüzümde mutluluk ifadesi yarattı. 🙂

Ankara’da olanlar, Ankara’ya yolu düşenler mutlaka gidin ve bu lezzetleri tadın derim.

Süleyman Hacı Abdullahoğlu Caddesi No: 41/A Balgat / Çankaya – Ankara

Sevgiyle…

Ankara Günlüğüm

Ankara hep sevdiğim, her geldiğimde huzur bulduğum bir yer oldu hayatımda.Yeni değil Ankara ile ilişkim yaklaşık bir 15 yıl önceye dayanıyor.Son yıllarda da Ankaralı mühendisimden dolayı hep bir kavuşma, mutluluk ve keyif oldu Ankara.Artık yarı yarıya bir ayağım burada.

Ankara Günlüğüm

Ankara’ya , aylaklık etmeye geldim bu kez. Buraya her gelişimde, hayatın yavaşladığını, saatlerin sanki daha yavaş ilerlediğini düşünürüm.İstanbul’da güne ancak bir program sıkıştırabilirken, burada gün içine birden fazla program yerleştirmek mümkün.Mekanların, semtlerin birbirine yakın oluşu, zamanı dolu dolu yaşatır hep.Bundan dolayı olsa gerek, Ankara insanı İstanbul’dan sonra daha sakin ve kurallara itaat eden yapısıyla dikkatimi çeker.

Dışarıdan geleni, öğrencisi, sonradan Ankaralı olanı ve gerçek yerli halkıyla tam bir karma topluluk.Kızılay sokaklarında yürürken gördüğüm her insanın yüzünde biraz yalnızlık, biraz sakin bir boyun eğmişlik, biraz da Ankara’yı yiyip yutmuş bir hakimiyet sezdim.Sanki benim dışımda herkes attığı her adımı, sakin ama bilerek atıyordu.Ben o sokaktan öbürüne neredeyse ayağımı sürterek dedim ya tam bir aylaklık modunda dolaştım.Çok da iyi geldi.Bence herkes hayatında bir günü ya da birkaç günü bu şekilde geçirmeli.Gerçek kimliğinden, sorumluluklarından sıyrılıp aylaklık etmeli.Zaman ve program hesabı yapmadan tamamen doğaçlama bir zaman çalmalı kendi hayatından.

Bu şekilde kendisine, hayatına, yaptıklarına ve yapacaklarına dışarıdan hatta yukarıdan kuş bakışı bakma imkanı oluyor.En azından bana öyle oluyor. 🙂

Ankara Günlüğüm

 Hep sakin dedim ama seçim dolayısıyla Ankara’da bu kez her zamanki kadar sakin değildi.Adım başı geçen seçim otobüsleri, bangır bangır yüksek sesle yapılan duyurular, İstanbul’dan geri kalmıyordu.Zaten İstanbul’da bu konu ile ilgili dolup gelmişken burada da aynı manzara devam edince yemin ediyorum rüyalarıma girdi o otobüsler ve propaganda şarkıları. 

Oysa ki adım başı vitamin deposu arabaların olduğu, taze sıkılıp şişelenmiş, portakal, nar sularının satıldığı bir yer olarak yıllar önce ilk geldiğimde dikkatimi çeken şehir, bu kez seçim arabaları ve seçim müzikleri ile hafızama kazındı. 

Neyse size dünümü anlatmak istiyorum aslında.Bakın İstanbul’da bir güne bu kadar program sıkıştırmak mümkün mü siz karar verin. 

Sabah saat 09:30 gibi çıkıp Gordion Cookshop’da buluştuk can dostlarla onları hepiniz tanıyorsunuz.İstanbul’dan Ankara’ya arka arkaya transfer ettiğimiz Yasemin ve Aylin.Biri Ordan buradan hayattan diyor, diğeri Kuzinede ekmek kızartıyor. 🙂 Dünya tatlısı  dostlarım benim.Bu program belirlenmişken, facebooktan bir mesaj aldım ne zamana kadar buradasın diye soran yine hepinizin bildiği, uzun zamandır severek takip ettiğim, daha bizim kızlar Ankara’ya gelmezden önce Ankaralım dediğim, Narince Neclam.Sağolsun o da geldi. 

Bu arada günün en güzel şeyi şüphesiz Defneydi.Aylin’in dünya tatlısı pamuk kızı.Neyse biz dört hanım bir Defne, Cookshopu evimizin oturma odasına çevirip, uzun uzun oturup, sohbet ettik.Çayımızı, kahvemizi içtik yemeğimizi yedik. Defne’yi uyuttuk, uyandırdık, fotoğraflar çektirdik, öpüşüp koklaşıp ayrıldık.Bu arada Yasemin Tuğra için okula gittiğinden fotoğrafta yok.Fotoğrafı da Cookshop da görev yapan bir arkadaşa rica edip çektirdik.Çok net ve güzel olmasa da benim için değerli 🙂 

Saat 14:00 gibi Kızılay’a hareket ettim.Saatleri veriyorum ki olayı kavrayın istiyorum.Yıllardır oğlumun gidip, yeri geldikçe bahsettiği Aylak Madam’a gitmekti amacım.Kızılay’dan yürüyerek gittim mekana.Girişi, içerisi, üst katı, arka bahçesi derken düşündüğümden daha büyük bir mekan buldum.Koyu kırmızı ve petrol mavisi renklerin ağırlıklı kullanıldığı, gördüğüm kadarıyla müşteri portföyü öğrencilerden oluşan sevimli bir yer.Işıklandırma, kullanılan objeler, çalan müzik sizi biraz gerçeklerden sıyırıp kendi içinize çekiyor sanki.Bunu dışarı çıktığımda gözüm ışıktan kamaştığında anladım.Hizmet veren arkadaşlarda genç .Menüleri ilginç, mesela en çok ilgi gören yemek Madam Curie ve dondurmalı browniymiş.Sıcak şarap ve limonatalarını da pek övdüler.Ben çok tok olduğumdan önerileri ile tramisu yedim sadece.Lezzeti uçuyormuydu derseniz daha iyilerini yediğimi söylerim bende.Ancak menüde yer alan, ayyaş tavuk, sarışın piliç, acıların danası karnı aç olanlar için kesinlikle denenesi tarifler.

Ankara Günlüğüm

Neyse burada tatlımı yiyip,kahvemi içip sanırım saat 16:00 ya kadar oturduktan sonra kalktım.Asıl gidilecek mekan için buluşma saati yaklaşıyordu.Günün son programı Hattena Hatay Sofrasıydı.Onu bir sonra ki yazımda anlatacağım.

Kıssadan hisse İstanbul’da bir güne bu kadar program sığdırmayı çok mümkün görmüyorum.O nedenle diyorum ki, Ankara, insanı çok yormayan bir şehir.

Ancak, gündüzleri çok güzel de, akşam bir hüzün de basmıyor değil yüreğime.Akşam olup da güneş battımı, bu şehrin sessizliği, el ayağın çekilişi, o sayıp sövdüğüm İstanbul aşkımı da depreştirmedi değil.

Hani Yasemin’in hep yakınıp bahsettiği gibi insanın kulakları martıların çığlıklarını, burnu iyot kokusunu, gözü de o ışıl ışıl namussuz şehri arıyor doğrusu.

Sevgiyle…