Yazıma nereden nasıl başlayacağımı bilmiyorum.Yazacak,anlatacak o kadar çok şey var ki.Aslında neredeyse tweteer ve instagram üzerinden canlı yayın halinde bir tatil yapıyorum.Bazı arkadaşlar bunu garipsiyor olabilir ama ben bu tür paylaşımların çok yol gösterici olduğunu düşünüyorum.Çünkü bende,bir yere gideceksem mutlaka gideceğim yer ile ilgili yazıları ve yorumları okuyor ve faydalanıyorum.O nedenle inşallah bu taraflara gelecek arkadaşlara benim yazımda faydalı olur.
Öncelikle şunu söyleyebilirim ki buranın muhteşem bir doğası ve manzarası var.İnsanları zaten o kadar samimi ve sıcak ki,konuşmaya başladığınızda,sohbet uzuyor da uzuyor. Bu sene de geçen sene gibi durmalı kalkmalı bir tatil yapıyoruz.Fakat bu sene rotayı çizen ve yerleri seçen Babanga oldu.Onu da buradan ayrıca birkez daha kutluyorum.Her seferinde yola çıkarken bir heyecan ve sevinçle yola düşüyorum.Gittiğim yerde çok da fazla kalmak istemiyorum.Hemen yollara düşüp yeni yerler görmek istiyorum.Fakat bu sefer burada çok da acele etmiyorum nedense.Sanırım Datça’yı ve Ovabükü’nü çok sevdim.Konaklamak için seçtiğimiz yerde gerçekten güzel ve çok rahat.Gülbahar Pansiyon konaklama yerimiz.Bu yazımda öncelikle buradan uzun uzun bahsetmek istiyorum.Çünkü burasıyla ilgili bana göre yazacak o kadar çok şey var ki.Hem pansiyon hem kamping alanı.Ama siz isterseniz trivago web sitesinden Datça’da ki farklı konaklama yerleri hakkında bilgi alabilir ve otel karşılaştırma yapabilirsiniz. Ha bu arada babangayla şöyle planlar yapmaya başladık.Seneye bir karavan kiralayıp,öyle gezelim diyoruz.Düşünsenize hani o ütülü gömlek ve pantolonlu babanga ve karavan.Adamı ne hale getirdim bravo bana.Ama bu arada o gömlek ve pantolonlar her tatilde giyilmese de alınıp arabaya asılıyor.Dönüşte de asılı olduğu yerden alınıp dolaba.Yani yanına alıyor ama giymiyor.:) Neyse konu babanga olunca da yazacak çok şeyim var.Gülbahar Pansiyon, Datça’dan Knidos yoluna dönünce Mesudiye köyünde Ovabükü Mahallesinde.Yani köy,muhtarlık.Yollar çok iç açıcı değil aslında.Köy yolu diyeceğim ama benim Yapağlı köyümün yolları düzgün.Umarım buranın yolları da en kısa sürede daha düzgün hale getirilir. Yolun sonuna doğru ilk fotoğraflarda gördüğünüz geniş bir girişi var.Daha sonra , o yoldan yürüyerek arka tarafta ki bungalovların ve resmen her tür sebze ve meyve ağaçlarının bulunduğu yere geçiyorsunuz.Kalanlar biliyordur fakat bizim bungalov ile ilk tanışmamız.Aslında ilk başta biraz tereddüt yaşamadık değil böyle bir tahta evde kalabilir miyiz diye.Çünkü yine babanga faktörü vardı.Ama o da gözünü kararttı ve kabul etti.Burada 5 bungalov ve bir de taş ev var.Taş evin de üç odası var.Yani sekiz aile kalabiliyor.Çadır içinde oldukça geniş bir alanları var. Burası, kaldığımız sürece bize evlik yapan bungalov. Arabanızı evinizin önüne park edebiliyorsunuz.İçerisi oldukça geniş ve tertemiz.Bir bütün düşünün ikiye bölünmüş.Bölen ortadaki tuvalet banyo.Sol tarafta çift kişilik yatağınız,masa ve iki koltuğunuz var.Duvara asılı bir de TV niz. Sağ tarafta dolabınız ve tek kişilik bir yatak daha var.Camlarda asılı perdelerin ince ve zarif görüntüsünü geçende instagramda paylaşmıştım.Bu arada beni instagram ve tweteer da kendimce yemek olarak bulabilir ve izleyebilirsiniz.Dediğim gibi burası tam bir aile işletmesi.Münir Amca eşi,oğlu,kızı,torunu hepsi bir işin ucundan tutup burayı yürütüp giden güzel insanlar.Bu taş evi de Münir Amca aslında oğluna yapmış.Alt katta oğlu kalıyormuş,üst katta da misafirleri için içinde banyosu vs bulunan üç oda.Aslında gelirken bu evde kalmayı istemiştik fakat yer olmadığından bungalovu seçtik.İyi de olmuş ve iyi ki de yer yokmuş taş evde.Çünkü bungalovu gerçekten çok sevdik. Burada kaldığımız ilk gece yolun ve denizin verdiği yorgunlukla ölü gibi uyumuşuz.Biraz da sinirle.Sinirin sebebi Fenerbahçe’ye çıkan ceza kararıydı.:) Sabah saat 07:30 -08:00 gibi küçük tıkırtılara uyandık.Hani bungalovda ilk gecemiz ya ne oluyor dışarıda diye perdeyi araladık ki ,badem ağacında bir adam sopayla bademleri döküyor.İşte Münir Amca ile tanışma anımız.Ben hemen bir araştırmacı gazeteci kimliği ile fotoğraf makinemi alıp fırladım bahçeye.Münir Amca badem topluyor.Bir yandan da bana al bir taş eline ,kır ye tatlı badem diye ısrar ediyor.Bu arada sabah duyduğum horoz sesinin sahibini sorunca,soluğu kümesin önünde aldık.Horozun adı Bilal.Vallahi Münir amca öyle seslenip elleriyle besledi horozları ve tavukları.Bu arada herkes uyurken biz Münir Amcayla bahçeyi gezdik.Diyorum ya Egeyi çok ama insanını daha çok seviyorum.Bahçede ne yok ki her şey var.Hani bizim İstanbul’da bir dünya para verip aldığımız börülce fasulyeler burada dalında çıtır çıtır.İnsan koparmaya kıyamaz.Biberleri anlamanız için yemeniz lazım.Hani ağızda dağılan kurabiye.Yedikçe yiyesiniz geliyor.Hatta sabah kahvaltıda biber almayan babangaya bir tane verdim de ,baktım tabağımda ki biberler birer birer eksiliyor.Kabağın tazeliği zaten görünüyor değil mi?Buranın insanı için çok normal olan şeyler bizim gibi taş yığınları arasında yaşayanlar için bir hazine.Markette taze diye üzerine atladığımız kabaklar bunların yanında çıkma kabak sayılır. Gelelim bahçenin en nazlılarına. Kabak çiçekleri açtığı anda sabah erkenden toplamanız gerekiyormuş,aksi takdirde kendini kapatıp bitiyormuş.Tıpkı benim gibi küstürmeye gelmiyor yani.Hem kaprisli hem çok az bulunan cinsten.:)Biberler gördüğünüz gibi dalında kızarıyor.Gitmeden bir gece kalkıp hepsini toplayıp koy valize diyor şeytan. Ya bu güzelin endamına ne demeli. İnsanın çiğ çiğ yiyesi geliyor. Bu üzümleri son anda gördüm.Bunlar Münir Amcanın evinin çardağında sarkıyordu ve Münir Amca yine kopar kendi elinle kahvaltıda ye diye ısrar etti. Muzların içine girerken uyardılar beni arı var dikkat et diye.Sabah bütün bu bahçe sulandığından, toprağı ıslaktı ve ben hiç çamura bulanmadan bu fotoğrafları çektiğim için şaşırdılar. O da benim dikkatim ve temizliğim işin sırrı var .Benim greyfurt sandıklarım limon çıktı.O kadar büyük ve yeşildiler ki. İlk akşamı Datça’nın içini keşfe ayırdık.Foça’dan sonra Datça’da da yaşayabilirim diye düşündüm.Son derece sessiz ve sakin.Buraya gelip de Zekeriya Sofrası’nda yemek yemeden dönsem gözüm açık giderdi.Bizim Kanaat Lokantası tarzında.Çok lezzetli ve makul fiyatlarda ev yemekleri var.İnsan hepsinden ama hepsinden yemek istiyor ama mide limiti kısıtlı malum.Dolmalar kalem olmuş yazıyor.Güler beni ye diyeBabangamın vazgeçilmez yemeği patlıcan musakka doya doya pilavla hüpletti gittiVe nazlı kabak çiçeği dolması ben de bunu doyasıya yedim.Ekşisi ,tuzu mükemmeldiBuraya gelip de Eski Datça’da Can Yücel sokağını görmeden gitmek ustaya saygısızlık olur deyip geldik.Kendisini rahmet ve sevgiyle andık.Şiirlerinin hastası olmakla beraber sokağa hayran kaldık.Kendi sağlığında çakmış adını taşıyan plakayı oturduğu evin sokağına.Bir de en sevdiği şiiri konduruvermiş yanına.Aslında tam da hayatınızı paylaştığınız insanlar için bir dörtlük.Bütün hayatınız boyunca anlatamayacağınızı dört satıra sığdırmış usta der ki;
en uzak mesafe ne afrika’dır
ne çin
ne hindistan
ne seyyareler
ne de yıldızlar geceleri ışıldayan
en uzak mesafe, iki kafa arasındaki mesafedir
birbirini anlamayan
Ben de derim ki,Allah yol arkadaşınızı da gönül arkadaşınızı da muhabbeti bol ve güzel eylesin.
Datça’dan şimdilik selam ve sevgiyle.
Güler’in yol maceraları devam edecek.İzlemeye devam edin.
Etiketler: can yücel, can yücel sokağı, datça, datça koyları, datçada ne yapılır, datçada ne yenilir, eski datça, Fevzinin yeri, gülbahar pansiyon, Kinidos, ovabükü, trivago, zekeriye sofrası
A big thank you for your article.Really thank you! Cool. eeeeaddkddgd