Buzbağ ile Vals

KAYRA AÇILIMINDA LÜTUF MÜJDE GECESİ

Hayat bir yolculuk ve yolcular yani bizler yola çıktığımız noktadan ne kadar uzaklaşırsak o kadar çok şey öğrenip yaşayabiliyoruz.Bu yolculuklardan birinde ve belki de en güzellerinden birinde,Buzbağ ile yolumuz tam da bir köşebaşında ,Levent Köşebaşı Restaurantta kesişti.

Aslında içki kültürü olarak tabandan tavana aile olarak biraz gelişmiş bir damak zevkimiz olmasına rağmen,genelde bu kültür rakının üzerine kurulmuş bir kültürdü.Şarap ile bilinçli olarak daha doğrusu teorik olarak ilk tanışmam tv’de şarabın yapımı ile ilgili bir programa tesadüf etmem sonucu oldu.Yoksa pratikte içmişliğim çoktu ama anlamadan sadece renginin güzelliği,kadehte duruşu,ayaklı kadehin havası eşliğinde bu keyfi,yaşamaktı amacım.

O programı izlerken,sahneler hızla ekranda akarken,beynim aradan bazı kelimeleri seçiyordu.Tanen,gövde,asidilite,gerçekten çok ilginç geldi.Tv’den gördüğüm kadarı ile o an bir şarap açıp öğrendiklerimi denemek istedim.Ama evde o anda şarap yoktu.Ertesi gün internetten kendimce bir araştırma başlattım.Fırsat buldukça okumaya, şarap hakkında daha çok öğrenmeye çalıştım.Hatta Kayra’ya çok mail atmışlığım da vardır.

Aslında rakıya olan düşkünlüğümüz de şimdi düşünüyorum da rakının yemek ve bol meze ile içiliyor olmasıydı.Çünkü yemek yemeyi seven insanlar olarak rakının yemekle uyumuydu belki bizi onu sevmeye iten.Ama başta da dediğim gibi yolculuk hep aynı yöne olmamalı.Neticede gidilmeyi,keşfedilmeyi bekleyen çok yer var.Eh bende kararlıyım keşfetmeye.İşte bu keşif gecelerinden birinde Köşebaşı Restaurantın merdivenlerinden tırmanırken çok heyecanlıydım.Hem böyle çok güzel bir ortama davet edildiğim için içten içe bir gururlanma, hem de çok şey öğrenme ve tatma hevesim vardı.

Zarakol iletişimden Aslı Hanım bizi o kadar güzel karşıladı ki hemen bir gurme havasına girdiğimi saklayamayacağım.

Herşey düşünülerek,özel bir bölümde mükemmel olarak hazırlanmış masada,adlarımızın yazılı olduğu yerlere oturduk.Önümüzde şarap tadım kadehlerimiz,Buzbağ Şaraplarını anlatan broşür ve kitapçıkları incelerken,Kayra Wine Center Müdürü Cüneyt Uygur Bey’in konuşmaya başlaması ile masal yolculuğu da başladı.

Dinledikçe sadece şarap diye tattığımız bu içkinin aslında bir insan gibi,görüntüsü,kokusu ve karakteri olduğunu öğrendim.Herbirimizin birey olarak kendimizi ifade etme şekli olduğu gibi,tattığımız her şarabın da bir söylemi olduğunu,kendisini kokusuyla,tadıyla ifade ettiğini,hangisinin,hangi yiyecek türü ile uyum sağladığını ,bir bütünlük oluşturduğunu gördüm.Tıpkı bizlerin yaşadığımız ortamda çevremizde ki insanlarla elektriğimizin tutması ya da tutmaması gibi.

Yemek başladığında ilk tattığımız şarap beyaz şaraptı.Emir ve Narince üzümlerinden üretilmiş,içimi hoş,hafif ,biraz serin bu açık tenli delikanlıya balon pide,tulum ve kaşar peyniri ile tereyağ yarenlik etti.

Ardından tabaklarımıza servis edilen gavurdağı,çiğ köfte ve abagannuş ile Buzbağ Klasiği yudumluyorduk.Buzbağ Klasik %50 Öküzgözü,%50 Boğazkereden oluşan bir kupaj.Taneni biraz yüksek bir şarap, kadınla erkeğin uyumu gibi.Kah biri,kah diğeri öne çıkıyor.Fakat yudumladığınızda ağzınızın içinde mükemmel bir uyum ile dansa başlıyorlar.Tıpkı bir vals gibi.

Cüneyt Bey’in şişelendikten sonra gelişen tek içki dediği şarabın, tadına vararak anlamaya melodisini duymaya çalışıyordum o anda.Gerçekten şarabın,şarap içmenin ve tatmanın tüm seramonisini düşünerek bu tınıya kulaklarımı,daha doğrusu tüm duyularımı kattım.Onun ifade şeklini anlayıp,sesini ve demek istediklerini anlamaya çalışarak.

Buzbağ Klasik çiğ köfteye çok yakıştı.Bazı arkadaşlar çiğ köfteyi çok acı bulsa da bir acı sever olarak ben çok keyif aldım bu lezzetten.

Patlıcan söğürme,fındık lahmacun,içli köfte, peynirli mini pide ve çöp şişe arkadaşlık edense,Elazığ Öküzgözü oldu.Klasiğe göre daha yumuşak,aroması daha kuvvetli ,hafif meyve tatları aldığınız kiraz,vişne,ahududu,biraz tarçın iç içe geçmiş bir halde nefis bir tat oluşturuyordu.Ben değil ama dilimdeki duyu noktaları sarhoş oldu bu tatlardan.

Tarsusi Kebap ve Şaşlık Diyarbakır Boğazkere ile kucaklaşarak karşımıza çıktı.Etler nefis,şarap mükemmeldi.Gece ilerledikçe bilgi dağarcığıma eklediğim şarabı kadehe ¼ oranında doldurup önce rengini gözlemleyerek ısı ve ışığa maruz kalmış mı,renkte bulanıklaşma varmı kontrollerinin yanında kadehi eğer solaksanız saat yönünde,aksi takdirde saat yönü tersinde döndürerek ki ,bunun sebebi koklamadan önce bu hareketle koku moleküllerini harekete geçirerek daha fazla kokusunu alabilmek olduğunu öğrenerek kadehin içine (dış kokulardan etkilenmemek adına) burnumuzu sokarak koklamayı ve ardından tatmayı öğrenip sayısız kere yaptım.Bu seramoni ,olayı daha bir zevkli hale getirmişti.Zaten o gece gördüm ki şarap içmek içki içmek değil sanki bir sanat icra etmek ,resim yapmak ya da bir müzik aleti çalmak gibi.

En sona saklanan gecenin assolisti Buzbağ Rezerv ise,tam da finale yakışan bir biçimde üzerine düşeni en iyi şekilde yaptı.Meşe fıçılarda en az 2 yıl dinlendirilen bu prens şiş,kaburga ve patlıcanlı kebap ile sarmaş dolaş olarak ağzımızdaki tatları doruk noktasına çıkarttı.

Gecenin bu bölümünde , artık gövdeli şarabın ağızda ananas ya da şeftali suyu gibi dolgun bir his yaratığını,orta gövdeli olanının süt,hafif gövdeli olanın ise su şeklinde algılandığını hafızama kazımıştım.Hatta buşame yani mantar hatasının sadece burun ile anlaşıldığını,hiç kokmayan bir şarabın aslında hatalı olduğunu,ıslak bez ya da küf kokularının da bu hatadan kaynaklandığını biliyordum.

Üzüm üreten 65 ülke arasında 5. Sırada olup iş şarap üretmeye geldiğinde sıramızın 47’e düştüğünü üzülerek öğrendim.

Gecenin sonlarına yaklaştığımız da herkes artık şarap konuşuyordu.Bulunduğumuz mekanın ve davetli insanların güzelliği şarapla birleşmiş resim tamamlanmıştı.Son fırça darbesi künefe,dondurmalı irmik helvası ve dondurmalı tahinli kabak tatlısıydı.

Bütün samimiyetim ile söylüyorum ki,gecenin bitmekte olduğu düşüncesi beni çok üzdü.Ama bir taraftan da bir an önce eve gidip,bilgisayarımın başına oturup bu konuda daha çok bilgilenmek güdüsü ağır basıyordu.

Dans etmeyi çok seven biri olarak sözün özü şöyle söyleyebilirimki , eminim sizlerde tecrübe etmişsinizdir ,birlikte olduğunuz partneriniz ile dans ederken yakaladığınız uyumu herkesle yakalayamazsınız.Ritim tutmaz,mesafe uymaz en bildiğiniz dansı yaparken bile acemilik çekersiniz.

Geçmişten gelen uyum ise, düşünmeden yapılan,verilen emeğin neticesinde,müziğin ritmine bıraktığınızda,vücudunuz kendiliğinden bir bütün gibi hareket eder.Bu birbirini tamamlayan uyum aynı topraklardan çıkmış yemek kültürü ve üzümün şaraba dönüşmüş halinde de vardı.Tam da birbirlerini tamamlamış aynı anda aynı ritimle dans etmişti gece boyunca.Yüzlerce belki binlerce yıl geçmişe dayanan bu birliktelikten mükemmel uyum dışında başka ne çıkabilirdi ortaya?

Gecenin sonunda içimde melodiler çalarken ben yine içimden o melodiyle dans ederek güleryüz ile karşılayıp aynı şekilde uğurlayan o mutlu insanların yanından, son derece mutlu ve huzurlu ayrıldım.

Artık satın alırken Öküzgözü,Klasik,Diyarbakır Boğazkere ya da Buzbağ Rezerv arasındaki lezzet farklılıklarını biliyor olacağım diyerek.

Emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler

PAYLAŞ & TAKİP ET

Pin It

Abone Ol

Yandaki kutucuğa mail adresini gir, Abone ol butonuna bas, tarifler mail adresine gelsin

Mail abonelik hizmeti
FeedBurner aracılığıyla
verilmektedir.

BENZER YAZILAR

Yorumlar

  1. ~Hülya~ 23 Temmuz 2011 at 16:21 Reply

    Canım ne kadar güzel yazmışsın, bayıldım. Şarap ve şarapçılık gerçekten farklı bir zevktir.
    Eşim ve ben kendi şarabımızı kendimiz yapıyoruz. Ankara’da yaşıyor olmam sebebiyle Kalecik Karası’nı tercih ediyoruz. Kalecik Karası dünyanın sayılı üzümlerinden. Şarap yaparken maya dahi gerektirmez. Bağbozumu zamanı bağdan üzümlerimizi kendimiz topluyor, tamamen geleneksel şekilde, içerisine asla yapay bir madde girmeden her yıl kendi şarabımızı evimizde yapıyoruz.
    Evde şarap yapıp iyice uzmanlaşmanın tek kötü yanı bir daha asla piyasada satılan şaraplardan içemiyor olman 🙂
    Bu konu ile gerçekten ilgiliysen ve sende yapmak istersen merak ettiğin her konuda yardımcı olabilirim.
    Sevgiler…

  2. Benhurum 25 Temmuz 2011 at 22:07 Reply

    Gülerim keyfin her zaman en az bu akşam gibi daim olsun tatlım;) ne de güzel doya doya anlatmışsın canım benim, ellerine ve klavyene sağlık;)
    Bu arada bu benzetmeyi çok beğendim k, “yaşadığımız ortamda çevremizde ki insanlarla elektriğimizin tutması ya da tutmaması gibi” seninle hemfikirim:)
    Kocaman öperim;)

  3. http://www.lezzetibol.com 26 Temmuz 2011 at 11:50 Reply

    Gülercim ne güzel bir akşam olmuş. Tam keyif akşamı
    En kısa zamanda görüşelim canım
    Çok öptüm seni

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir