Kafanızda gölgelerin dans ettiği olur mu hiç?Yanlış anlamayın deli falan değilim.Çok şükür akıl sağlığım yerinde,sanırım yaşlar ilerledikçe, sadece eski hatıralar biraz daha yakınlaşıyor.Ya da hatıralarda, havada kalan,zamanında hafızaya kayıt edilmiş görüntüler anca yerine oturuyor.Bir koku,bir lezzet,bir söz,bir doku,taaa o eskilerde derinlere saklanmış görüntüleri çağırıyor ve sahne.
Şimdi bu da nereden çıktı diyorsunuz.Tam da koltuğa uzanmış öyle boş boş düşünürken,sol el bileğimde hissettiğim hafif bir sızı herşeyin suçlusu.
Taaa çok eskilerde bir Melek Hanım ile Yahya Bey vardı.O zamanlar ben çocuğum.Bu muhterem zatlar da annemlerin aile dostları bir karı koca.5 çocuk sahibi bir anne baba.Ama çocukları bizden çok büyükler.Yoldan içerlek bir evde oturuyorlar.Yoldan bahçe kapısını açıp bir avluya giriyorsunuz.Oradan yaklaşık bir on basamakla evin ana kapısına ulaşıyorsunuz.Fakat ana kapının önü bir balkon gibi,bir sedir var.Yaz akşamları ışıkları yakmadan o sedirde oturup çekirdek çitleyip,yoldan gelip geçene bakıyorlar.Yahya Bey iri yarı bembeyaz saçlı,kocaman elleri olan bir bey.Sol kolunda altın renginde kocaman metal bir saat var.Çok az gülmesine ve ihtişamlı,hafiften ürkütücü görüntüsüne rağmen aslında çok iyi ,yumuşacık bir kalbe sahip.Melek Hanım,dışarıda başını örtmesine rağmen,evde son derece modern,eşine çilingir sofraları hazırlayan,dört kız,bir erkek annesi ve hafiften sert bir Türk kadını.Elleri romatizmadan yamulmuş,şiveli konuşmaları ile benim çokça taklidini yapıp bu yüzden annemden çok azar işittiğim bir hatun kişi.Evin içi küçücük.Sokak kapısından girdiğinizde,karşınızda bir divan sol tarafta bir buzdolabı var.Dolap her zaman dolu,ne de olsa kalabalık bir aile.Bu sofadan sol tarafta dikdörtgen bir odaya geçiliyor.Bu oda her zaman derli toplu ama soğuk.Yerler muşamba kaplı.Burası misafir odası,çocukların girmemesi gereken yegane yer orası.Ne de olsa çocuklar orayı dağıtır,kirletir.Sofanın sağ devamında daracık bir koridor.Koridorun en sağ başında onların deyimi ile yüz numara, içeri girdiğinizde dönmekte bile zorlandığınız ama her zaman tertemiz ve hafiften bir, o zamanın modası ernet kokusu.Yüz numaranın yanında onca insana nasıl yemek yaptığını hiç anlayamadığım bir kişilik bir mutfak.Koridorun sonunda büyükçe,sol başında daha küçük bir oda.
Ve ben çocuğum,bu evde dolaşırken küçük bir çocuğum ve bunca ayrıntıyı kafama nasıl kaydetmişim ve hala hafızamda bu kadar canlı,hala o evin kokusu burnumda bunca yıl nasıl saklamışım şaştım.Şimdi her çocuğa bir oda verilen geniş kocaman evlere 3 ya da dört kişi sığamazken,Melek Hanım ve Yahya Bey o evde 5 çocuğu büyütmüş.İlerleyen zamanda damatlar,torunlar eklenmiş,hepsi o küçücük evde yaşamış,yemiş içmiş.Sanırım huzuru o zamanlardan içime bu görüntüler ile kaydetmişim.Artık ne Melek Hanım ne de Yahya Bey var.Yıllar yıllar oldu onlar bu dünyadan göçeli Allah rahmet eylesin.Ama büyük kocaman ailelerin huzurla bir masa başında içtikleri bir kepçe çorbanın tadı o zaman damağıma yerleşmiş.