Haytalya Tramisu Ballı Gemici Böreği Şeyh-ûl Mahşî Doyuran Pasta

Şeyh-ûl Mahşî

Ana Yemekler / 29 Haziran 2015

Son Yazılar

Patlıcanlı Makarna

Günler su olmuş akıyor.Yakalamak ne mümkün.Zaman avuçlarımızdan, hızla akıp gidiyor.Biz de,o girdabın içinde,dönüp duruyoruz.Durmadan bir şeyler yapıyor gibi görünüp,aslında hiç bir şey yapmadan,geceyi gündüzü yaşayıp duruyoruz.Yapmak istediklerimiz için zamanımız yok,zaman bulunca da,bir şey yapmaya halimiz yok.Yani bana öyle oluyor.Üç gün hiç uyanmadan uyurum diyorum da, Babangam da, hayat kısa uyuyarak ömrünü tüketme diyor.Sanki çok uyurmuşum gibi.

Patlıcanlı Makarna

Gelelim makarna olayına.Bu güzelim değer,nedense hak ettiği iltifatı çok da görmüyor.Hep bir yardımcı yemek konumunda.Öyle değil mi? Şu şu yemekler var,eve gidince bir de makarna haşlarım yanına gibi cümleler kurup da bu güzelliğe haksızlık etmeyenimiz varmı? Oysa başlı başına bir ana yemek değilmidir kendileri.Üstelik hayal gücümüzle sınırlı, bir yemek.Makarnanız,yaptığınız her sosla farklı bir kimliğe,farklı bir lezzete dönüşmez mi?Deniz mahsullerinden tutunda,her tür sebzeyle,etle yapılan makarna sosları,yanına sadece bir salatayla,masada tek başına iktidar sahibi olmayı, sonuna kadar hak ediyor bence.Biz de öyle yapıp oyumuzu makarnaya verdik ve penneyi patlıcanla buluşturup,midemize bayram ettirdik.Hatta bir paket yetmedi de,bir dahaki ne iki paketten yapma sözü vererek.

Kadıköy Aşkına

 Sen, ben var olduğum sürece,kalbimde olacaksın.Sen, hep sevdiğim,huzur bulduğum yer olarak kalacaksın.

 Kadıköy

 Kadıköy aşkım malum.Doğmadığım ama orada doğmuş kadar,sevgiyle bağlı olduğum yer.Daha önce de pek çok kereler yazdım bunu.Çocukluk ve gençlik anılarımla dolu sokakları.Burada buldum aşkımı.Hem de Kadıköy’e delicesine sevdalı bir aşık.Şöyle ki askerliğini yaparken buradan çok uzaklardayken,aklından sokak sokak,Kadıköy’ün krokisini çıkaracak bir Kadıköy sevdalısı ve doğma büyüme bir Kadıköy’lü Babangam.Senin köyün gibi uzak değil benim köyüm,tam da burası,doğduğum köy Kadıköy der hep.

Çok anılarımız var burada,çok dolaştık ara sokaklarında.Çok güldük.ağladık,kavgalar edip barıştık.Çocuktuk büyüdük,bizimle birlikte aşkımız da büyüdü.Hem birbirimize,hem Kadıköy’e.Çocuklarımız burada doğdu,burada okudu.Onlarda buraya sevdalandı.

Her sokağı,ayrı hayat,ayrı lezzet,ayrı bir anlatı ruhuma.Söğütlüçeşme,Altıyol,Bahariye,Kuşdili,Çarşı,Moda hepsi bir karakter,bir anı benim için.Ankaralım,küçükken arabaların görüntülerini, farklı insan yüzlerine benzetirdi.Ağlayan surat,gülen surat gibi.Benim için de, her semt bir karakter.Kadıköy vefalı,eskimeyen,yeri dolmayacak bir sevgili,eski güvenilir bir dost.Sırtını yaslayıp,gönül rahatlığıyla kalbini sonuna kadar açabileceğin bir dost.Sana dair herşeyi sarıp sarmalayıp sinesinde saklayan,koruyan bir dost.Omzunda ağlayıp gülebildiğin,yanında huzur ve güven duyduğun bir dost.Bana göre gerçek bir semt ruhu olan,duyabilenin,kulağına fısıldayan,onunla konuşan canlı,her saat uyanık ve soluksuz yaşayan bir semt.

Seneler önce sokaklarında dolaşırken, hissettiğim,duyguları hala taptaze  hissedebiliyorum.Mesela,Bahariye’de pek çok sinema varken,yıllar önce kış akşamları sinemadan çıktığımızda,Babangamla el ele Bahariyeden aşağıya yürürken,ıslak yollarda ayaklarımızın çıkardığı sesleri dinleyip,önünden geçtiğimiz mağazaların,kapılarının önünden geçerken,içerinin yüzüme vuran sıcaklığı ve kokularını hala duyabiliyorum.Aydınlık ana yoldan,karanlık ara sokaklarına kadar, attığım her adım aklımda.Hem o soğukta yürümekten aldığım keyif,hem de biran önce sıcak eve kavuşma arzusu.

Bomonti de içilen çayların,oynanan okeyin tadı,Kadıköy iskelesinde beklenen Ada vapuru,İskeleden Moda’ya yapılan yürüyüşler.Moda’da ki Kırıntı’da yenilen hamburgerler,Paradise’de içilen içkiler,Yine Moda’da  Koço’da yapılan tatlı sohbetler,Kemal’in yerinde,denize karşı içilen kahveler,sıcacık taptaze içimde saklı.İnsanın gencecikken hissettiği duyguları,aynı coşku ve lezzet de hissetmesi ne kadar güzel.

Bugün kendime Kadıköy ödülü verince, bu aşkım depreşti sanırım.Anneme yaptığım ziyaret sonrası,yürüdüm aşkıma doğru,Kadıköy’e doğru.Bir başıma girdim çıktım ara sokaklarına,kitapçılarına,baharatçılarına.O beni ben onu çok özlemişim.Bahariyeden,Caferağa’ya aralardan yürüdüm bir solukta,yağmur altında,ama gülümseyerek,mutluluk ve huzurla.Mekanlarına,insanlarına hep selam veresim geldi.Onlar da,orada olmaktan mutluydu,yüzlerinde gördüm bunu.Tam da orta yerinde oturdum bir mekana sokakta,kendime bir Türk Kahvesi ısmarladım.Keyifle yudumladım kahvemi,etrafı seyrederken.Sokak şarkıcılarının yaptıkları müziği dinledim.Bir kez daha büyük bir sevgi ve muhabbetle selamladım Kadıköy’ümü.

Keyifli ve mutlu bir pazar dileğiyle,sevdiklerinizle huzurlu kalın……………

Tırtıl Kurabiye

 Daha önceleri de, pek çok yazımda bahsetmiştim,sabahları içimde çalan bir müzikle uyandığımı.Hani hiç sevmeseniz bile,en son dinlediğiniz bir müzik parçası dilinize dolanır ve istemeseniz bile bütün gün o şarkı dilinize yapışır ya.Hayır benim ki öyle değil.Hiç dinlemediğim,ya da şöyle diyeyim,son zamanlarda hiç dinlemediğim bir şarkı sabah kalktığımda,içimde çalıyor oluyor.Tıpkı bir pikap gibi sürekli aynı parça melodisi ve sözleriyle çalıyor çalıyor tüm gün.Tırtıl Kurabiye

Bugün de çalan parça Yeni Türkü’nün ”Hiç kimsenin,yağmurun bile böyle küçük elleri yoktur” şarkısıydı.Şirkette masama oturmuş çalışmaya başlamıştım.Yaptığım iş gereği,zamana karşı yarıştığım için çoğu zaman,departmanda ki konuşmaları duyar ama,tanıyanlar bilir konuşmayı çok seviyor olmama rağmen,o anki iş konsantrasyonum bozulmasın diye konuşmaya dahil olmam.Neyse içimde bu şarkı çalıyor ve ben çalışıyorum.İş arkadaşlarımdan biri, Mehmet Ali Birand ölmüş dedi.Hani hoşunuza gitmeyen bir şey duyduğunuzda,duymamazlıktan gelir,görmek istemediğiniz bir şeyi görmezden gelirsiniz ya,aynen öyle yaptım,tepkisiz çalışmaya devam ettim.Çünkü bu,duymak istemediğim bir şeydi.Niye böyle birşey olsun ki şimdi diye düşündüm.Daha dün ekranlarda görüp,aaa ıııı şeklinde konuşmalarının üzerine espriler yaptığımız,aynı zamanda haberciliği ile pek çok ilki başarmış biri durup dururken birden niye ölsün.Sözün bittiği yer işte tam da burasıydı.Ölüm geldi mi, herhangi bir şey bahaneydi sadece.Seversiniz ya da sevmezsiniz o ayrı bir konu,ama onun için bitmişti işte,herşey bitmişti.Ve bir kez daha dedim ki içimden,hayat bu kadar kısayken ve herşey ertelenirken niye,ne için.Geriye ne kadar kaldı kim bilebilir ki.Allah rahmet eylesin,ailesine başta olmak üzere tüm sevenlerine sabır versin.

Tırtıl kurabiyeye gelince yine yıllar yıllar önce ilk iş arkadaşlarımdan biri yapıp iş yerine getirmişti de, bu şekli nasıl verdin diye şaşırmıştık.O zaman yemek ve mutfak ile ilişkim son derece mesafeli.Henüz şimdiki gibi yüz göz olmamışız.Birbirimizi uzaktan seviyoruz.Bu kurabiyeyi yaparken o arkadaşımın da kulaklarını çınlattım çokça.

Muhallebili Havuçlu Kek

Eve gelir gelmez,tv karşısına geçenlerdenmisiniz?Eğer öyleyse pek çok şeyi ıska geçiyorsunuz demektir.Tv’ye karşı değilim ama,tarafta değilim.Onun karşısına oturup yatana kadar,öyle reklam,dizi,yarışma vs izleyip,yattığımda o izlediklerimin farklı versiyonları zihnimin içinde tekrar tekrar yaşanıyor.Bu da çok can sıkıcı bence.Zaten bütün gün zihnen çalışıp,beyin yorgunluğu ile eve geldiğimde,evde aradığım tek şey çoğu zaman sessizlik,daima huzur.Muhallebili Havuçlu Kek

 Bir diziyi izlemeye başladıysanız,o dizinin günü,hiçbir şey yapılamıyor mesela.Yemek çabukça yeniliyor,yapılacak ne varsa,çoğu kez erteleniyor ve dizi saatinde tv karşısında herkes yerini alıyor.Herkes derken,aslında ev erkek egemen bir ev olduğundan maç günleri zaten ev stadyum şeklini alıyor.Sanırım ben biraz özgürlükleri kısıtladığını düşünüyorum tv nin.Eskiden tv yokken evlerde paylaşımlar çok daha fazla oluyordu.Şimdi üstelik her evde, birden fazla tv olduğundan her odadan farklı sesler yükseliyor.Oysa akşam saatleri çok daha keyifli geçirilebilir.İşte bu keyif saatinizde kahvenizin ya da çayınızın yanına çok yakışacak bir tarif.