Haytalya Tramisu Ballı Gemici Böreği Şeyh-ûl Mahşî Doyuran Pasta

Şeyh-ûl Mahşî

Ana Yemekler / 29 Haziran 2015

Son Yazılar

Sarımsak

Sarımsağı gelin etmişler 40 gün kokusu çıkmamış demiş Atalarımız demesine,

Ama bu mübarek sarımsağın,şifa kaynağı olduğunu da bilmişler ve kullanmışlar.

Sarımsak

İçine girdiği her yemeğe,salataya ayrı bir tat katıp,lezzetini katlayan sarımsak , her yerde yetişse de,hepimizin bildiği gibi,Kastamonu deyince ilk aklımıza gelenlerdendir.Eh sizin de Kastamonu’lu bir arkadaşınız varsa,çokça sarımsağınız var demektir.

Daha önce pek çok kereler,yazdığım gibi,sarımsağı,çok severim.Genç kızken annem yedirmez,yiyince kızardı.”genç kızsın yeme ağzın kokar”diye.Benimde, bu mübareği, diş diş yiyesim gelirdi.Tazesi ayrı,kurusu ayrı bir lezzetti benim için.Hele o taze sarımsağı, taze fasulye ile yemeğe bayılırdım.Hala da çok sever ve ikisini birbirine çok yakıştırırım.

Sarımsağın faydalarını,yazmaya kalksam, çok ama çok uzun bir yazı olacağı için,isteyenler buradan bakabilir diyorum.Ancak,tansiyondan,bağırsağa,kolestrolden,saça kadar pek çok konuda şifa kaynağıdır.Çok çok eskilerde, Sümerlerden,Mısırlılara kadar ilaç yapımında kullanılagelen,sarımsak,Osmanlı zamanında da Şifahane’ler de ilaç olarak kullanılmış.Mutfaklara,kokusundan dolayı biraz daha geç girmiş.Sarımsağın,bu kadar üstün özelliğinin yanında tek kusuru sanırım kokusu.O nedenle olsa gerek,kapsülleri bile yapılmış ama,bu doğal güzellik,yanıbaşımızda dururken doğrusu ben kapsülü ile yetinmek istemem.

Şöyle de bir durum var ki,çalışan bayanlar bana hak verecektir.İşten geldiniz,soğan ya da sarımsak ile ilgili bir şey yapacaksınız,hemen o anda onu soymak,doğramak bile, bazen zor gelir.İstersiniz ki ,hazır soyulmuşu elinizin altında olsun.Hatta sırf bu nedenle marketten doğranmış ,dondurulmuş soğan stoklayan arkadaşlarım var.Ben elimin değmediğini çok mecbur kalmazsam kullanmak istemem.Soğanı da,vaktiniz olduğunda yemeklik doğrayıp,poşetleyip kendiniz dondurabilirsiniz.Sarımsak da bu şekilde hazırlandığında, çok işinize yarayacaktır.Hem beklettikçe,o canım sarımsaklarınız,içleri boşalarak ziyan olmayacak,hem de bir kez emek vererek uzun bir süre siz,rahat edeceksiniz.

Ben de öyle yaptım,taktım elime eldivenleri ve başladım soymaya.Soyarken hem müzik dinledim,hem günün bilançosunu yaptım.Soyulmuş sarımsaklarımı, koydum bir kavanoza,üzerlerine çıkacak kadar zeytinyağı döktüm ve buzdolabıma kaldırdım.İhtiyacım olduğunda,kullanmak üzere, hem hazır sarımsağım oldu, hem de içinde durduğu zeytinyağına,aromasını verdiği için aromalı bir zeytinyağım.

Kavanozdan ,ihtiyacınız ölçüsünde sarımsağı tüketirken,salatalarınıza da, bu sarımsaklı zeytinyağı ile tat katabilirsiniz.Haydi üşenmeyin oturduğunuz yerde ayıklamaya başlayın,ama bu işi yaparken eldiven takmayı unutmayın.Başta dediğim gibi ”Sarımsağı gelin etmişler 40 gün kokusu çıkmamış.”

Lezzet ve huzur dolu günler……….

Sizin Rolünüz Ne?

 Hayat bir oyunsa,bu senaryoyu kim yazdı? Rolleri kim neye göre dağıttı? Dünyayı geniş kocaman bir film platosu olarak düşünürsek,insanlar,birer oyuncu,hayatlar da verilmiş roller değil mi? İçinde her tür dram,komedi,macera olan bir oyun.Oynamayı seviyormusunuz?Çünkü roller eşit dağıtılmamış.

Gün Batımı

Kimine iyi insan,kimine kötü insan rolü verilmiş.Bazıları zengini,bazıları fakiri oynuyor.Nasıl rolünüzden memnunmusunuz?

Aslında,tertemiz,saf ve işlenmemiş olarak geliyoruz dünyaya.En güzel , güvenli,sıcacık ana kucağında,sarıp sarmalanırken,birden perde açılıyor ve sahnedesin.Önce bir ,role adaptasyon süresi oluyor.Rolüm neydi,eyvah sözlerimi unuttum paniği,arkalardan bir ses rolünü kulağına fısıldıyor ve oyun başlıyor.O gazla kaptırıp gidiyorsun,Gerçek hayata adım attığın anda,içinde ne kadar saf,temiz ve güzel şey varsa,zamanla biraz değişiyor.Çevremiz,yaşadıklarımız,dost ve arkadaşlarımız bizi biraz yoğurup şekillendirebiliyor.

Truman Show’u izleyenler,ne demek istediğimi daha iyi anlayacaktır.Nasıl da herşey kocaman bir yalanken ve bunu içten içe biraz anlayıp hissederken,rolünü nasıl da güzel yapıyordu.Belki de karşılaşacağı gerçeklikten korkusuna, nasıl da güzel oynuyordu.Biz de aslında bunun farkında olmakla beraber,biraz da işimize geliyor belki ,verilen rolü oynamak.Farklı dönemlerde,rolümüzle, rayting alıp,alkışlanıyoruz,bazen de yardımcı oyuncu,olarak devam etmek zorunda kalıyoruz.

Ta geçmişten gelen bilgiler,duygular,birikiyor,biraz kirleniyor ve yıpranıyoruz.Bedenimiz gibi,ruhumuz da eskiyor.Ama ruh eskirken, çoğu kere de zenginleşiyor.Tıpkı antika bir eşya gibi,yaşanmışlıklar,tecrübeler,birikimler değer katıyor ona.

Bu nedir derseniz,öyle bir girdabın içinde yaşıyoruz ki, bazen durup bakmak gerekiyor kendine,durduğun yere.Bir sürü doyumsuz hayatlar,doyumsuz ruhlar.Oysa bir gün perde kapanacak,rolümüzü yeni gelen oyuncuya bırakıp, sahneden inmek zorunda kalacağız.Sahnenin tozunu yutmuş,sahnesini tamamlamış, seyirci koltuğunda yerini almış,yeni oyuncuları eleştiriyor,üzerlerine yorumlar yapıyor olacağız.

Unutmayın,nasıl ve hangi rol verilmişse, ki, her film de iyi olanlar her zaman kazanmasa da en çok sevilendir,doğaçlama yapmak da serbesttir. 

Rolünüze çok kaptırmadan yaşamanız dileğiyle mutlu pazarlar………

Günbatımı, Bozcaada günbatımı olup,tarafımdan büyük bir keyifle fotoğraflanmıştır.

Tarçınlı Kurabiye

 Hayat da öyle insanlar vardır ki, yaşamınıza, kısacık bir süre bile girmiş olsa, elinin izi kalır.Bu, ifade etmesi zor bir durum.O insanın,hakkında çok şey bilmediğiniz,halde çok seversiniz.Elektrik tutması mı,fikir birliğimi bilinmez.Hayatınızda hiç vazgeçmeyecekleriniz arasına koyuverirsiniz bir anda.

Tarçınlı Düğme Kurabiye

Eminim,çoğunuz bunu yaşamışsınızdır.Benim de,elini hayatıma değdirdiğinden bu yana,içimde yer etmiş biri var.Daha önce burada yazmıştım.Okumuş olanlar,hatırlayacaktır.Fotoğraf merakım ile,başlamıştı bu dostluk.Sevgili Belgin Hanımcım.Dünyanın belki de, en güzel kahkaha atan kadını diyebilirim.İçinden pozitif bir elektrik çıkan ve bunu etrafına yayan bir dünya tatlısı o.Az önce mutfakta iş yaparken aklıma düşüverdi.Hemen aradım.Ben hep dediğim gibi,hissettiğimi, yaşayan yapımla,sevgimi ertelemeyi sevmem.Sevdiğime seviyorum derim,hem de büyük bir keyifle.Sesini duyasım geldi.Bunu geçiştirmek yerine aradım,Yine o güzel kahkahaları ile beni kocaman kocaman güldürdü.Ondan aldığım keyif ve mutlulukla oturuyorum şu anda.Sizlere de yıllardır yaptığım ve her yaptığımda kapış kapış giden bir kurabiye tarifi vereyim dedim.Evin erkekleri,kurabiye olarak bunu, her zaman baş tacı etmişlerdir.Hatta bazen iki kardeş aralarında sayı olarak haklarını pay ederler.

Salep

Öyle bir yapım var ki,içimde dört nala koşan atlar.Oturduğum yerde,bir dünya iş yaparım düşünerek.Otururken bile, oturamam,öyle de rahatsız bir yapı,benim ki.”Zaten bütün hafta koşturup,yoruluyorsun,otursana be hatun” der, Babanga hep.Ama oturarak geçen zaman,boşa geçen zamandır bana göre.Salep

Ya evde birşeyler düzenlenip,rayına oturtulmalı,ya da mutlak surette,gözle görülüp,elle tutulur bir iş görülmeli.Kahve yapıp,tam keyfe oturmuşken,aklıma düşeni yapmazsam,o kahve keyiflikten çıkar bende.O zaman da,keyif de, soğuk kahve olur hep.Hani dedim ya,içimde soluksuz koşan atlar var diye.Nereden gelip nereye giderler bilmem.Çok düşünmüşlüğüm vardır,neden böyleyim diye.Cevap,aynı kelimeye çıkar hep ”Tez canlı”.Ne demektir Tez canlı?Vakti saati,farklı mı işler,diğer canlılardan bilemedim.

Bekarken,çok azar işitmişliğim vardır annemden.Tembel bu,eli bir işe yakışmaz diye.Yalan değil,doğrudur.Elime iş yakışmazdı,daha çok iş elime yakışırdı.Yani yapmak istediğim şeyleri,hevesle yapar,istemediğim şeylere yanaşmazdım.Nasihatlerde, şu da vardı ”bak kızım,yarın el kapısına gideceksin,elini işe alıştır,sırf okumakla olmaz,elin iş tutsun,yarın öbür gün evlenince çok sıkıntı çekersin.”

Bunu derdi de,elimi de, bir işe sokturmaz,neye elimi atsam,”dur o öyle olmaz deyip,elimden alırdı güzel annem.Bilirdim,hem iş yapayım ister, hem de kıyamazdı.

Düşününce,diyorum ki,o açığı kapatmak belki de amacım.Biriktirdiklerimi,görsel hafızamdakileri,hayata geçirmek.

Şükür evlenince elim iş tuttu.Hem de bir tuttu ki, hiç bırakası yok.Demek ki ,görüntü aldatıcı olabiliyormuş.Belki de hep bir işe yarama arzusu ve telaşı bu.Bu hayata,ne çok şey sığdırırsan,geriye o kadar şey bırakırsın,mantığı.

Hani tavşan ve kaplumbağa misali vardır.Biri mesafeyi koşarak tamamlar,diğeri ağır adımlarla.Hangisi daha çok şey görür acep bu yolculukta derseniz,tabii ki kaplumbağa.Geçtiği yolun her taşını,izini,sindirirde yürür.Tavşan hedefe kilitli,son sürat koşar.Hangisi keyif alır bu yolculuktan,bilinmez ama,çok isterdim kaplumbağa adımları atmayı.Bir yerde okumuştum,Çocuğunuza verebileceğiniz en güzel özelliklerden biridir,acele etmemeyi,sakin olmayı öğretmek diyordu.

Demek ki bu annemden mirastır bana,”söyleyene kadar yap”ilkesi.Ne çok şey yaparsan az mı söylersin derseniz,ben de o da yok.Kıssadan hisse biri bana dur desin.