Öyle yemekler vardır ki,kişinin eline has lezzet taşır.Onun yaptığı esastır,özeldir.O lezzetle büyür,o elle anar ve hatırlarsınız o tadı.Onun gözü kapalı,maharetle yaptığı o yemek karşısında,saygı vardır,adap vardır.O lezzeti tatmak için koca aile toplanır,bir araya gelir bir masa başında.İşte o ”el” bu anlamda da, toparlayıcı ve birleştiricidir.
Aileye daha sonra katılan,damatlar,gelinler de,baş tacı etmiştir,bu yemeği.Onlar da,o masa başında yerlerini alır ve saygıda kusur etmez,o maharetli ”el ”karşısında.
Yemek yaptığım onca yıla karşılık,benim en büyük sınavımdı bu,kendime ve aileme karşı verdiğim.Çünkü alışılagelmiş ”elin mahareti ” damaklarda yer etmiş,çıta yüksek.Önemli olan bunu yapabilmek değil,o lezzeti yakalayabilmek.Bu,benim için,dünyanın en büyük pastasını,en zor reçetesini,sosun kıvamını tutturmaktan çok daha zor ve önemliydi.
Çünkü annemin eliyle yemeye alıştığımız bir lezzetti bu.Annem,üzerine nurlar,yıldızlar yağsın,fiziksel olarak artık aramızda değil,ancak o, öğrettikleri,söyledikleri ve gösterdikleriyle herzaman kalbimizde.Onun, o merhamet ve şifalı elleriyle yaptığı ve aileden hiç kimsenin yapamadığı,ya da yapmayı denemediği bu çerkes yemeği artık bana miras.
Belki bilenler bilir,bir çeşit mantı diyebiliriz.Ama elin ayası büyüklüğünde bir mantı,Metaz ya da psı haluj.Çerkezce psı su demek,haluj da hamur.Yani bir çeşit suda kaynayan hamur gibi bir anlam çıkıyor