Haytalya Tramisu Ballı Gemici Böreği Şeyh-ûl Mahşî Doyuran Pasta

Şeyh-ûl Mahşî

Ana Yemekler / 29 Haziran 2015

Son Yazılar

Fırında Kaşarlı Pastırma

Ben şef değilim,aşçı değilim ama eğer profesyonel bir aşçı olsaydım,yanlış söylemiyorsam soğuk mezeci olmak isterdim.Çünkü mutfakta en keyif alarak yaptığım şey sanırım meze çeşitleri.Meze kültürünü çok sevdiğim için mi,babangam mezeyi çok sevdiğinden mi bilmiyorum.Sanırım bizim tüm ev halkı bu tip mezeleri ya da soğuk yemekleri çok seviyor.Amerikan salatası,Rus salatası,zeytinyağlı dolmalar,humus ki tarifi burada,kısır bunlardan sadece bir kaçıFırında Kaşarlı PastırmaPastırma çok sevdiğim ama eve girmesinden çok da haz etmediğim bir yiyecek türü.Bu nasıl bir şey derseniz,pastırmalı yumurta,paçanga aşık olduğum yemekler olmasına karşın çemenin yarattığı koku beni pastırmadan uzak tutan tek neden olmuştur hep.Çemensiz al derseniz, o da bana göre duvaksız gelin gibi yarım ve eksiktir.

Pastırma deyince ilk aklımıza gelen Kayseri ilimiz olmakla beraber,bu gördüğünüz güzeller de  oradan yani Kayseri’den geldi mutfağıma.

Vikipedi Pastırma için der ki;

Günümüzde Kayseri pastırma üretim kenti olarak bilinir. Pastırma eski bir Türk yiyeceğidir. Pastırmayı ilk yapanların Orta Asya’da Hunlar olduğu bilinmektedir. Nitekim, Weber–Baldamus dünya tarihi kitabında, Antalyalı Amianus’un 273-275 yıllarında yazmış olduğu eserinde, Hunlarının bu husustaki adetlerinden şu şekilde bahsettiği bilinmektedir: “Hunlar yemek tanımazlar, yaban etleri ile atın sırtında, baldırları arasında ezdikleri yan pişmiş eti yerler.” Hâlbuki Macar müzelerinde bulunan Hunlara ait iki cepli at eyerleri, kurumuş etlerin bu çantalara sokulduğunu ve atın baldırına, vücuduna değmediğini göstermektedir.

Orta Asya’dan batıya akın eden Türk Hun süvarilerinin eyerlerinin çantalara dolduran kuru et konservesi, Anadolu’ya gelerek yerleşen Oğuz Türklerinde pastırmacılığın bulunması ve yüzyıllardır zamanımıza kadar yaşayıp gelmesi, bir gün Orta Asya bozkırlarda yaşayan Türkleri sonbaharda kışa hazırlık olarak tuzlu, kuru ve dumanlı et konserveleri yapmaları, bu yiyeceğin Orta Asya’dan geldiğini göstermektedir. Hayvanları en iyi şekilde ıslah etmiş ve pek çok yeni ırk meydana getirmiş Türkler, hiç şüphesiz ki bunların etlerinden de en iyi şekilde yararlanmasını bilmiş insanlardır (Özdemir, 1994). Kayseri’de pastırmacılık bir şekilde Orta Asya’dan gelen Türklerle başlamış ve zamanla gelişmiştir. Ünlü Gezgin Evliya Çelebi 17. yüzyılda Kayseri’den şu şekilde sözetmektedir: “Makulat ve imalata has beyaz ekmeği, lavaşa yufkası, katmerli böreği, lahm-ı kadit namı ile şöhret bulan kimyonlu sığır pastırması ve nilskli et sucuğu bir tarafta yoktur” (Evliya Çelebi, 1970). Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi‘ndeki bu bilgilerden de anlaşıldığı kadarıyla, Kayseri’de 17. yüzyılda pastırma imalatı vardı. Pastırma, Türkler vasıtasıyla Rumeli’ye, Balkanlar’a ve çevresine götürülmüştür. Bu tarihsel yolculuk boyunca Oğuzlarla birlikte göç eden pastırma, Anadolu’nun ortasındaki Kayseri’yi kendine yurt edinmiş; sonra da ünü dört bir yana yayılmıştır.

Şambaba Tatlısı

Bir önceki postumu sonuna kadar okumayıp iyimisin,diye arayan arkadaşlarım oldu.Çok şükür iyiyim.O yazımda sizlerle yaşadıklarım ve hissettiklerimi paylaştım.İnsan olmanın gereği olarak zor günlerde ,zor durumda olan tanıdık tanımadık herkese yardım etmenin,yanında durmanın değerini anlatmak istedim.Belki bir parça  faydamız olur dedim.Hiç birimiz unutmayalım ki,her şey insanlar için.Allah zorda olan herkese yardım etsin.Şambaba TatlısıEfendim yeni haftaya güzel bir tatlı ile başlamak istedim.Bütün haftamız tatlı ve keyifli geçsin diye.Aslında bu tür tatlılar çok da bana göre değildir.Tatlısız duramayan bünyem daha çok sütlü tatlılarla bir haşır neşir olmayı sever,babangam da şerbetli tatlılara daha bir meyillidir.

Bu tatlı da geçen gün  babanganın ,bir şambaba tatlısı yapsan da yesek cümlesini hafızama kaydetmem sonucu ortaya çıktı.Evde biri böyle talepkar bir cümle kurduğunda onu yapmazsam rahat edemiyorum.

Şerbetli ve hamurlu tatlıları seviyorsanız,hiç durmayın hemen yapın.Ayrıca daha pratik bir çözüm isteyenler için kemalpaşa tatlısı gibi hazır torbalanmış Şambaba tatlısı da satılıyor.Sadece şerbeti yapıp tatlıları içine atıyorsunuz.Hayır ben baştan sona kendim yapacağım derseniz,işte tarif burada çok zor da değil ayrıca.

Umut Her Zaman Vardır

Gece, insanın kendisiyle baş başa kaldığı güzel ama bazen can yakan saatlerdir. Düşünür düşünür düşünürsünüz de içinden çıkamazsınız çoğu zaman. Fotoğraflar, sözler, cümleler, yaşananlar fısıldar kulağınıza, beni unutma. Unutmaya unutmazsın zaten de ,biraz arkaya atıp boş vermek istersin arada.

Umut Her Zaman Vardır

Sizin kulağınıza ne fısıldanır, gözleriniz kapalıyken bile neler görürsünüz bilmem ama şunu da sormadan duramam. Sıcacık yatakta yatarken aklınıza hastaneler gelir mi hiç? Benim gelir. Orada kesintisiz yaşananlar, çalışanlar, hastalar, refakat edenler hiç aklımdan çıkmaz.

Oralar tam da bir umut ve bekleyiş yeridir. İşte o yaşamla ölüm arasındaki incecik çizgi orada gözünüze de ruhunuza da vura vura belli eder kendini. Orada zaman normal hayatta aktığı gibi akmaz. Saniyeler dakika, dakikalar saat, saatler bir yıl gibi gelir. Dış dünyaya, evinize, sevdiklerinize, her şeye yabancılaşırsınız. Durduğunuz nokta tek bir şeyi işaret eder UMUT.

İnsan yüzleri,mimikleri,sözleri çok şey ifade eder orada.Hatta bazen sözlerden çok daha fazla anlam taşır o ifadeler.Sahte kibarlıklar,gülümsemeler değerini yitirir.Kendinizi de başkalarını da daha iyi tanır,yakınlaşır ya da uzaklaşırsınız.Sanki tepeden bir yerden bakar olursunuz hayata.Her şey daha açık,net ve anlamlıdır artık.

Kendinizi kahredip üzüldüğünüz çoğu şey saçma,sevindiğiniz şeyler değersiz görünür.Dediğim gibi tutunduğunuz tek bir şey vardır o anda UMUT.Yardımınıza koşan tek şey de DUA dır.

Yemek yemek,kahve içmek ya da iki lakırdı etmek ağır bir yük gibi gelir.Hayata dair tüm ihtiyaç ve arzularınız ölür.Belki çok ağır bir tabir olacak ama aslında bir çukurda hissedersiniz kendinizi.Sesleri duyar ama olanları göremezsiniz.Çukurda olduğunuzdan kimse de sizi göremez.Orada öyle sessiz ve UMUT dolu beklersiniz.Tek gördüğünüz gökyüzü ve varlığını tüm benliğinizle hissettiniz YARADAN dır yoldaşınız.

Başladığı andan bitiş anına kadar olaylar bazen hızlandırılmış bazen de ağırlaştırılmış film karesidir artık. Siz her ne kadar o oyuna dahil olmak istemeseniz de kısa çöp size denk gelmiştir. Halbuki hiç aklınıza böylesi bir şey gelmez hayat boyu. Bunlar hep birilerine olur ama size olmaz diye düşünmüşsünüzdür. Sanki sizin dokunulmazlığınız varmış gibi.

Aslında tam da o anlarda gerçekten insan olursunuz.Çünkü dünyevi her tür zevkten,istekten,arzudan arındığınız, sadece ama sadece kendiniz olduğunuz anlardır o zamanlar.Söylemleriniz son derece açık,net ve belki de bir çocuğun ki kadar saf ve temizdir.Koridorlarda dolaşan, asansörde gördüğünüz,hiç tanımadığınız insanların yüzleri hafızanıza kazınır.O yüzlerin arkasında ki gerçekleri olduğu gibi görür,bazen takdir eder bazen de nefret edersiniz.Nefretiniz öfkenizden kaynaklanır.O gülerken niye bana diye düşünürsünüz.Bilmezsiniz ki o anda kısa çöp sizin elinizdedir.

Küçücük bir odaya hayatınızı, hayatınızdakileri her şeyi sığdırırsınız da kendiniz kendi yüreğinize ağır gelir.Belki de ilk tanıdığınız biri size o anda çok şey öğretir,yıllardır çok iyi tanıdığınızı sandığınız kişilerin aslında size ne kadar da uzak olduğunu görürsünüz.

Orada artık sözler cümleler değil, yüzler ve mimikler konuşur. Tutunduğunuz tek şeydir UMUT ve sizi bırakmaması için sıkıca sarılırsınız ona. Bir uçurtmanın ucuna bağlı gibi sıkı sıkı tutarsınız, ta ki ip elinizden kurtulana kadar.

O ipi tutmanıza yardım etmek için yanı başınızda olanlar birer birer dağılır. Film bitmiş gösteri sona ermiştir artık.O ipi daha sıkı tutmak ve bırakmamak için destek olanlar hiç unutulmaz.

Bu yazdıklarım benim hissettiklerim ve yaşadıklarım.Hayat böyle bir şey işte,her şey iç içe.

UMUT olmak, UMUT edenin duası olmak ,paha biçilemez değerde.(2-8 Kasım)Lösemili Çocuklar Haftası.Ne yapabilirim sorusunun karşılığını buradan bulabilirsiniz. Belki sadece Umut olmak her şey olmaktan daha değerlidir.

Sevgiyle….

Fotoğraf internetten alıntıdır.

Reçelli Kurabiye

Evi ev yapan içindeki insanlardır.Aslında insanlar da değildir,o evde ki iletişim ve muhabbettir.Yuva diye bir kelime vardır hani.Ev kelimesinin önüne geçer her zaman.Ev daha çok ,orada yaşayanların buluştuğu bir mekanken,yuva sıcacık,içinde ki insanların da kalplerinin sıcacık ,yumuşacık olduğu bir yerdir.Reçelli KurabiyeHer zaman yuva kelimesini tercih eder herkes sanırım.Ama evi yuva yapmak da kolay değildir hani.Fedakarlık ister,hoşgörü ister,sağduyu ister.Bazen susma bazen görmezden gelme gücü gerektirir.Yani kolay değildir.Saygı ve sevginin artırılıp beslenmesi gerekir.

Kısacası emek ister.Bu emeğin bir kısmı da mutfağa verilirse ,yuvaya katkı sağlanmış olur.Mutfakta pişen bir kekin,kurabiyenin kokusu da yuva sıcaklığı için gereklidir.Ben de bu katkıyı elimden geldiğince sağlamaya ve evim insanlarını mutlu etmeye çalışıyorum.

Bu durumda işin en tehlikeli kısmı yuva kavramını oluşturmak için verilen çaba sonucu alınan kilolardır.O da madalyonun diğer yüzü deyip çevirirsin olur biter. 🙂