Aya Yorgi Dilek Günü

 Öncelikle şunu söylemeliyim ki, bir şeye karar verdin mi, niyet ettin mi sonunda mutlaka oluyor.Yıllardır bir 23 Nisan Günü, Büyükada’da Aya Yorgi Kilisesine gitmek isteyip gidememiş biri olarak bu sene tekrar niyetlendim.Bir kaç arkadaşıma teklif ettim ancak, programlar uymadı vs derken ben de tek giderim deyip düştüm yola.İnsan tek başına da kendine yetebilmeli diyenlerdenim.Bir de oğlak burcuyum ya hani, inatçı mı inatçı 🙂 Hava güzel, yaz kapıyı çalmış, giydim yazlıkları, aldım sırt çantamı tam tekmil yola revan oldum.Aya Yorgi Dilek Günü

Evden çıktığım anda şükür herşey tıkır tıkır yürüdü.Hiç beklemeden, Bostancı otobüsü geldi.Bostancı’da vapur saatlerine bakmaya gerek yok ek seferler, motorlar adaya vızır vızır çalışıyor.Orada da hiç beklemeden bindim ada vapuruna.Vapur ana baba günü.Çoğunluk hep hatun kişi.Herkesin suyu, çıkını ellerinde ki torbalara itinayla yerleştirilmiş.Arada bir görünüp kaybolan er kişiler, o kadar hatunun içinde göze batıyor.Onlar da bu tatil günü, ya eşine ya da sevgilisine hayır diyememiş fakat yüzlerinde burada ne işim var ifadesi taşıyan mahçup bakışlı beyler.Hanımlar kaynaşıp duruyor, termoslar açılıyor kahveler içiliyor, sandviçler yeniliyor malum sabah saati, saat 09:00 civarı.Evden belli ki kahvaltı edilmeden çıkılmış.Bu biraz dilek dileme biraz da bu tatil gününü piknik havasında yaşama telaşı.Arada kulağıma sözler çalınıyor.Her şeyi şimdi konuşup strateji saptayalım çünkü orada konuşmadan yürüyecekmişiz sözleri.Gitmeden biraz araştırma yapmış olsam da en güzel ve kesin bilgi burada duyduklarım.Arada birileri yanımda ki bayanları telefonla arayıp, kendi dileklerini kağıtlara yazdırıp, dilek siparişi veriyorlar.Ben öyle sağa sola bakınırken biraz da burulmadım desem yalan.Yanımda benim kafadan biri olsa ben de iki lakırdı ederdim diye düşünürken, telefonum çalıyor ve lise yıllarından bir arkadaşım geleceğini, adada buluşabileceğimizi söylüyor.Eh artık benim de adada buluşmak üzere bir yarenliğim olacak diye seviniyorum. 🙂

Yıllardır Büyükada’ya giderim, çok da severim.Çok kalabalık zamanlarını da gördüm ancak bu kalabalık benim için bir ilkti.Vapurdan indiğim anda bir pazar yerinin ortasında buldum kendimi.Ada meydanı iğne atılsa yere düşmeyecek şekilde bir insan kalabalığında.Bir an acaba geri dönsem mi diye düşünmedim değil.Ancak bünye güçlü, vazgeçmek yok dedim.İskelenin karşısında ki cafeye oturdum.Amacım biraz etrafı seyredip, durum değerlendirmesi yapmak.Tabii bir de sabah kahve keyfi yapmamışım, o da önemli bir mesele.Bu arada insanlar durmadan mum, iplik vs alma telaşında.

Aya Yorgi Dilek Günü

 En başta şunu söylemeliyim ki içtiğim kahve, bugüne kadar içtiğim en kötü kahveydi.Pişirilmemiş, ısıtılmıştı sanki.Telve pütür pütür.Ancak o kalabalıkta, sizin siparişinizi alıp da o kahve önünüze koyuluyorsa neredeyse garsona minnetle bakar duruma geliyorsunuz.Bu kadar insanın adada olup da bir şeyler satın alacak olması esnafın iştahını kabartmış olmalı ki, her şey normal fiyatın iki katı neredeyse.Bir kahve 6 TL bir bardak çay 2,5 TL olarak satışa sunulmuş.Yapacak bir şey yok.Alışılmış bir zihniyet bugün ne kazanırsak kar diyorlar sanırım.Haklı da olabilirler.Gün esnafın günü zira.

O arada yine etrafa kulak kabartıyorum.Aya Yorgi’ye uzanan yokuşun başına kadar faytonla çıkmak gerekir diyorlar.Yol uzun, hava sıcak ve etraf çok kalabalık.Ancak arka masamda ki bayanların, fayton sırasının çok fazla olduğunu ve bir saatten önce sıra gelmeyeceğini, sıraya birilerini koyup sıra gelene kadar orada oturacaklarını konuştuklarını duyuyorum.Ben yürümeyi severim.Büyükada’yı yıllardır yürüyerek babangamla sayısız kere tavaf ettiğimden kendime güvenim tam.Hatta bir keresinde de babangam ve çocuklar ile bisiklet kiralayıp, aynı gün iki kez adayı bir ucundan diğer ucuna pedal basarak dolaştığım için kararlıyım, ben yürüyebilirim.

Çantamı sırtıma, fotoğraf makinemi boynuma takıp, başlıyorum ağır adımlarla yürümeye. Fayton sırasını gördüğümde isabetli bir karar verdiğimi de düşünüyorum bu arada.Adada bir fayton trafiği var ki, o zavallı atlar ardı ardına koşturuluyor.Fayton içinde rengarenk, gülen insanlar, çocuklar, bisikletli gençler, sağlı sollu tezgah açmış olanları izleyerek yürüyor ve iyi ki gelmişim diyorum bu kez.Ortam çok renkli ve güzel.Bu arada, sürekli telefonum çalıyor, babangam telefondan durum değerlendirmesi istiyor benden.Herkesin tatil yaptığı bu günde o çalışırken, akşam ben dönmeden adaya gelebileceğini, birlikte yemek yiyebileceğimizi söylüyor.Hayır diyorum bugün kesinlikle o gün değil.Bu kalabalık arasında ne hizmet alabiliriz, ne de yediklerimiz her zaman yediklerimiz kadar lezzetli olur, üstelik bir çay 2,5 TL diyorum.Başka, bir sefere inşallah

Aya Yorgi Dilek Günü

Bu arada yaptığım araştırmada ; Patrikhane kayıtlarına göre Aya Yorgi Manastırı 1751 yılında inşa edilmiş.Bu iki katlı, kiremit örtülü küçük kilisenin arkasında 1905 yılında inşa edilip, 1909 yılında kullanıma açılmış yeni Aya Yorgi Kilisesi olduğunu öğreniyorum.Aya Yorgi kilisesi, Efes yakınlarında bulunan Meryem Ana’nın evi ile birlikte Hıristiyanlar tarafından kabul edilen iki hac noktasından biri olma özelliğini taşıyor. Bu kiliseye gelen Hıristiyanlar yarı hacı sayılıyor.Ortodoks mezhebinde 23 Nisan tarihi, Yorgoların isim günü olarak anılıyor. Hem 23 Nisan hem de bir Azize olan Ayie Thekla’nın anıldığı 24 Eylül tarihlerinde Aya Yorgi’ye gelmek Hıristiyan inancına göre daha kutsalmış.

Saint George adına yapılan Aya Yorgi Kilisesi, Büyükada’nın en yüksek noktalarından birinde Yücetepe’de  konumlanmış. Ortodoks kilisesinin otoritesi sayılan başpiskoposluğun Türkiye’de kabul ettiği kilise olma özelliğini taşıyormuş.Bütün bunlarla ilgili ayrıntılı bilgilere internetten erişebilirsiniz.Ben burada daha çok kendi yaşadıklarımı paylaşmak istiyorum.

Daha bu güne katılmaya karar verdiğimde kendi kendime karar aldım, mum yakmayacağım, ip açmayacağım diye.Ben sadece kendi bildiğim ve kendi inançlarım doğrultusunda, dua etme kararıyla yola çıktım.Neticede kiliselerde, camiler gibi ibadet için yapılmış Allah’ın evi.İbadet şekillerimiz farklı da olsa amaç ortak.Allah’a yakın olmak, yakarmak, dileklerimizi iletmek, dua etmek ve onu içimizde, her zerremizde hissetmek.Aynen böyle de yaptım.Bence her dileğe farklı renkte mum yakmak, her dilek için belirlenmiş makara makara ip açmak, sonradan insanların icat edip, yerleştirdikleri bir takım ritüeller.Zaten kilise yetkililerinin de bütün bunlara aslında karşı olduğunu, sadece dileklerin yazılı olduğu kağıtların kilise içinde ki dilek kutusuna, dualarla atılmasına onay verdiklerini öğrendim.Kimseyi eleştirmem, herkes inandığını yaşar ve uygular  saygı duyarım.İnsanlar bu yokuşun başında ki ağaca bağlayarak, hiç konuşmadan ve arkalarına bakmadan makaradan ipliği açarak ve hiç koparmadan tepeye ulaştıklarında dileklerinin kabul olacağına inanıyorsa da bunun kimseye zararı yok diyeceğim ancak o iplere dolaşmadan, o kalabalıkta yürümenin çok zor olduğunu da belirtmeden geçemeyeceğim.

Yol boyunca iplikten bir halı üzerinde yürür gibi kimsenin ipliğini koparmamaya çalışarak yürümek baya zordu.

Aya Yorgi Dilek Günü

 Dil Burnu’na kadar ne kadar kalabalık diye düşünerek ağır adımlarla, kendimi, hızla geçen hatta birbirini sollayan fayton trafiğinden koruyarak keyifli bir yürüyüş yaptım.Sayısız fotoğraf çektim.Ancak faytonların son durağı yani Aya Yorgi’ye uzanan yokuşun başına geldiğimde bu yürüyüşün sandığım kadar keyifli ve kolay olmayacağını gözlerimle gördüm.Oraya kadar olan kalabalık meğer hiç birşeymiş.Yukarıdan ikinci fotoğrafın sağ altındaki fotoğraf o yokuşun görüntüsüydü lütfen bir daha bakınız.

Fakat şu da bir gerçek ki insanlar son derece medeni bir şekilde hareket ediyordu.Bütün kalabalığa rağmen yüzler gülüyor, yardımlaşmalar oluyordu.Bu da beni biraz daha gayrete getiren bir durum oldu.İkinci molamı burada verip biraz soluklandıktan sonra, yola devam ettim.Zeytinyağlı dolma, kahve, çay, giysiler, örtüler yine mumlar, makara makara iplikler satan esnafın sağlı sollu arasında yokuşu tırmanmaya başladım.Etrafta ellerinde İncil’den ayetlerin yazılı olduğu pankartları tutan, ilahiler söyleyen, müzik yapan, dualar eden insanlar arasından şaşkın bakışlarım ile yol almaya devam ederken, gördüğüm manzara nefesimi kesti diyebilirim.Yokuşu tırmandıkça bu müthiş doğa güzelliği karşısında resmen büyülendim.

Tam tepeye ulaştım diye sevinirken bir anda yol bitti.Önümden yürüyen onca insan öylece durmuş, etten bir duvar olmuştu bir anda.Yürüyüşün burada son bulduğunu, bundan sonrasının polis nezaretinde, onların kurdukları bir koridor içinde 25-30 kişilik gruplar halinde koridora aldıklarını gördüğümde ben bu kalabalığın içinden kiliseye giremem diye bütün ümitlerim söndü.O kalabalığın arasından sol taraftan bir küçük koridor daha oluşturulmuştu ki oradan yürüyerek yukarı çıktım.Çıktım çıkmasına ama gördüm kü o koridor kiliseye girmeyip tepede bulunan restauranta giden insanlar için açılmıştı ve ben oyun dışıydım artık.İşte o anda insanın kendi terinin ne kadar tuzlu olduğunu, gözüne damlayan teri ile gözlerinin biber gibi yandığını öğrendim. 🙂

Aya Yorgi Dilek Günü

 Bir taşın üzerine oturup izlemeye başladım.Bir yanda o koridor içinde, sabırla bekleyen insanlar varken, diğer yanda mazeretlerini bildirip, polise sıranın önüne geçebilmek için yalvaran teyzeler gördüm.Gözlerinin görmediğini söyleyenlerden, arkadaşlarının içeri girdiğini kendilerinin dışarıda kaldığını söyleyenlere kadar.Bu arada kiliseye girme umudunu kaybetmiş, benim gibi bazı hanımlar da dileklerinin yazılı olduğu kağıtları, sırada bekleyen bayanlara kilise içinde ki dilek kutusuna atmaları için emanet ediyorlardı.Daha önce gelmiş dilekleri gerçekleşmiş, şeker, lokum dağıtanları, içeride ki kilise yetkililerine iletilmesi için yağ verenleri, bunlar son mumlar başka kalmadı deyip, insanların neredeyse kapış kapış satın aldıkları mumları satan amcanın, on dakika sonra tekrar mumlarla doldurulmuş kutusu ve aynı söylemle dolaştığını da gördüm.

Ayrıca adının Steve olduğunu, ingilizce öğretmenliği yaptığını söyleyen, zengin bir adamın hikayesini bir çevirmen yardımıyla, mikrofonsuz onca insanı duyuran beyin bir tahta üzerinde resimlerle, şov şeklinde ki söylemini de gördüm.O arada adada buluşma sözü veren arkadaşımın adaya geldiğini, yürüdüğünü ve bana ulaşma çabasında olduğunu öğrendiğimde haydi dedim kendime, haydi Güler burada oturup etrafı seyredene kadar sırada dursaydın sıra gelmişti ve olayı amacına ulaştırmıştın.Kalk ve tekrar sıraya gir.İşte oğlak burcu özelliği taşımak böyle bir şey, arada küçük vazgeçişler olsa da, inat ve azim her an devrede.İşte o anda kendimi o kalabalık adı sıra olan  ama sırayla hiç alakası olmayan o kalabalığın içinde buldum tekrar.

Aya Yorgi Dilek Günü

Ağır aksak ilerlese de nihayetinde kilisenin kapısının önündeydim ve sağlı sollu yanan mumların arasından dua ederek kiliseye girdim.Mistik bir ortam, insanlar sessiz ve sakin ağır adımlarla yürüyüp, dua ediyorlar.Bir kısım insanlar yan yana dizilmiş koltuklarda oturuyor.Fotoğraf çekmek yasak tabelasına rağmen herkes fotoğraf hatta son günlerin modası selfie çekiyorsa ben de sitem ve okuyucularım için fotoğraf çekerim deyip ardı ardına bastım denklanşöre.

Sırada yürürken, önümde ki bayanların ellerinde ki paraları, dilek notlarını ya da satın aldıkları bir takım objeleri kilise duvarında asılı olan resimlere ya da tablolara sürdüklerini gördüm.İlginç bir ayrıntıydı benim için.Bunu neden yaptıklarını sorduğumda önümde ki bayan kendi önündekilerin yaptığını, onun için kendisinin de bu hareketi tekrarladığını söylediğinde anladım ki, insanlar gerçeklikten ziyade gördüklerini taklit etmeyi seviyorlar.Ama bütün bunların, edilen duaların tutulan dileklerin kabulü için olduğunu düşününce sadece gülümseyip onları sevgiyle ve tatlılıkla izleyerek yürümeye devam ettim.

Bende duamı ettim, gönlümdeki dileklerimi Allah’a gerçekleştirmesi için sevgi ve sonsuz bir saygıyla ilettim.Orada hissettiğim hava çok güzeldi.Onca insanın dini ve inancı ne olursa olsun, aynı duygularla bir arada olması ve aynı sonsuz güce teslim olmuş hali çok etkileyiciydi.Neticede hepimizi yaradan ve zamanı geldiğinde geri döneceğimiz güç olan Allah, hepimizin kalbinde sonsuz bir yer tutuyordu.

Kilisenin arka kapısından, amacına ulaşmış o kadar insanın arasından sıyrılıp, bu günü yaşamış biri olarak mutlulukla çıktım.Çıktım ama gördüm ki ritüeller bitmemişti.Kilisenin arkasında ki ağaca dilek kurdelası bağlayanlar, şekerden ev ya da araba şekli yapanlar, çocuklarının adını yazıp üniversite sınavını kazanması için dua edenler, duvardaki oyuklara şeker sıkıştıranlar, olayın devamında yer alıyorlardı.

Aya Yorgi Dilek Günü

Bu, benim hep yapmak isteyip de yapamadığım ve  içimde kalan bir olaydı.Bir şeyi yapamayıp pişman olmaktansa yapıp pişman olmak daha iyidir diye düşünen biri olarak tek pişmanlığım çok yorulduğum içindi.Bu arada ada, dediğim gibi  çok renkli profilleri ağırladı.

Başta da söylediğim gibi konu ile ilgili her türlü bilgiye internetten ulaşabilirsiniz.Ben sadece kendi yaşadığım günü ve gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istedim.Onun dışında Aya Yorgi efsanesini, kısaca kilisenin işgal edileceğini öğrenen papazların, ikonaları ve kutsal eşyaları bilinmeyen bir yere gömdüklerini ve işgal sonrası, Aya Yorgos isimli azizin bir çobanın sürekli rüyasına girip, bu kiliseye çıkan yokuş boyunca yürümesini ve çan sesi duyduğunda bulunduğu yeri kazmasını söylediğini, bu rüya üzerine çıplak ayakla bu yokuşu tırmanan çobanın bu söylemi yerine getirerek, gömülen ikonaların ve kutsal eşyaların gün yüzüne çıkarılmasını sağladığını anlatmayacağım. 🙂

Onun dışında çok değişik ve güzel bir tecrübeydi benim için.Her şeyden önce her vesile ile Büyükada’da olmak, oranın havasını solumak, faytonların tıkırtısını duymak her zaman keyif aldığım bir durumdur.Yürüyerek çıktığımız o yolu keyifle fayton sefasıyla bitirdik.Faytonlar dolmuş mantığı ile çalışıyordu.Kişi başı fiyatı 15 TL olarak konulmuştu.

Umarım dileklerimiz kabul olur ve bu kez şeker, lokum dağıtan olarak o yokuşu daha bir keyifle tırmanırız.

Sevgiyle….

Etiketler: , , , , , , ,

PAYLAŞ & TAKİP ET

Pin It

Abone Ol

Yandaki kutucuğa mail adresini gir, Abone ol butonuna bas, tarifler mail adresine gelsin

Mail abonelik hizmeti
FeedBurner aracılığıyla
verilmektedir.

Yorumlar

  1. seda 25 Nisan 2014 at 08:33 Reply

    Güler ablacım başından sonuna sıkılmadan okudum. Sabrına, çabana, sonunda ulaştığın amacına yürürken yaşadıklarını çok guzel kaleme almışsın.Okurken bir an kendimi o yokuşta ter döker vaziyette düşündüm 🙂 memleketimin güzel insanları, Rabbim herkesin gönlüne göre hayırlısını versin inşallah. Bir gün beraber güzel pişirilmiş bir kahve eşliğinde uzuun uzuun sohbet etmek isterim, neden olmasın ki 🙂

  2. Aşçı Fok 25 Nisan 2014 at 10:11 Reply

    İyi ki gitmişsiniz 🙂

  3. mine(miskokululezzetler) 25 Nisan 2014 at 10:58 Reply

    Nasıl keyifle okudum anlatamam zaten takip ediyordum face ten yazıda yine senin süper yazıların. Hemen aklıma “keşke bende İstanbul da olsaydım birlikte giderdik” oldu . Eh yay burcu olunca arada da olsa özgür olmak arzusu depreşiyor Kalemine sağlık Gülerciğim sevgiler bizden…

  4. oZGe (ozgeninoltasi.com) 25 Nisan 2014 at 14:01 Reply

    Ablacım takdir ettim seni valla, bana üstüne para verseler o yolu yürütemezler hem de o kalabalıkta 🙂 Ama hep merak ediyordum neler oluyor 23 Nisanda diye, yazın sayesinde epey bilgilendim gitmiş kadar oldum. Umarım tüm dileklerin gerçek olur. Sevgiler…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir